Teke Yarımadası’nın İncisi: ELMALI

Antalya’nın kuzey batı bölgesinde merkeze 114 km mesafede, Teke Yarımadası’nda bulunan Elmalı ilçesi derin bir tarihi geçmişe sahiptir. Elmalı Dağı’nın (2503 m) eteklerinde kurulu olan Elmalı’daki mevcut eski çağ ve arkeolojik bulgular somut olarak kalkolitik (Bakır Çağı, MÖ 3000 yılları) devrine kadar uzanmaktadır.  Farklı medeniyetlere ev sahipliği yapmış olan Elmalı günümüzde müzesi, kent dokusu ve organize ettiği farklı şenlik (Abdal Musa Şenlikleri) ve etkinlikleri (Yeşilyayla Elmalı Yağlı Güreşleri-Kırkpınar’dan daha eski)  ile sahip olduğu kültürel ve tarihi zenginliğini yansıtmaktadır.

Elmalı’da muhtelif tarihi ve dini eserler bulunmaktadır. Elmalı müzesinde bir kısmı sergilenmektedir (Örn. Semahöyük Küp Mezarları, Kızılbeli Mezarı replikası, Karaburun Mezarı replikası, Arycanda Kazı Buluntuları, Elmalı Hazinesi replikaları, Hacımusalar Höyüğü Kazısı Buluntuları, Lahitler, Arı Sereni vb.). Önemli olan eserlerin bazılarını ise Antalya Arkeoloji Müzesi’nde (örn. Semahöyük Küp Mezarları,  Fildişi Çocuklu Kadın Heykeli, Gümüş Kral Heykeli, Elmalı Hazinesi vb.) görmek mümkündür.

Kronolojik sıra ile sayılacak olursa Elmalı’da bulunan tarihi eser, yapı ve yolların bazıları şunlardır:

  • Semahöyük Köyü yakınlarında Karataş Nekropolü (ziyarete açık değil),
  • Bozhöyük Köyü ve Tümülüsü
  • Beyler Köyü yakınındaki Beyler Höyüğü,
  • Hacımusalar Köyü yakınındaki Hacımusalar Höyüğü,
  • Kızılbeli Tümülüsü,
  • Yapraklı Köyü Yazılı Kaya,
  • Likya Yolu,
  • Semahöyük Küp Mezarları,
  • Armutlu Köyü Kaya Mezarı,

Kesintisiz iskana uğramış Elmalı kentinin Likya döneminde (M.Ö. 5. ve 4. Yüzyıllarda) kurulduğu bildirilmektedir. Elmalı’nın önce Luwi kökenli olan “ Akarassos”, sonra "Kabalı", "Amelas" ve "Elmalu" adı ile anıldığı ifade edilmiştir.

Bazı kaynaklar Elmalı’nın Kuzey (Kaba) Likya olarak adlandırsa da Prof Dr Fahri Işık’a göre “Araştırmalardan çıkardığım sonuçla bildim ki: Teke Yarımadası üzerinde iki komşu kültür ve akraba halkla, Lykia ve Pisidia ile sıkı ilişkiler içinde olan, Lydia ve Phryg etkilerine açık olan, ancak onlardan ayrı olan ve de özellikle alışılmış “Kuzey Lykia” ya da “Dağlık Lykia” tanımını hak etmeyen bir Milyas vardır.”

Elmalı’ya Türkler Anadolu Selçukluları ile 12. Yüzyılda gelmişlerdir ve Tekeli Türk Boyları (Üç Oklara Tabi Oğuz Boyları) yerleşmişlerdir. Yerleşmeden önce konar-göçer Türkmen toplulukları iken, sonradan kışlak ve yayla olmak üzere iki yere mevsimine göre yerleşmişlerdir. Yerleştikleri yerlere ise varsa eski ismini korumuşlar ya da kendileri için önemli olan bir ismi, coğrafi özelliğini betimleyen bir ismi ya da kuran kişinin ismini vermişlerdir. Günümüzde hala Elmalı’nın köyleri bu isimleri korumuştur. Yapılan bir çalışmaya göre 16. Yüzyıl yerleşim yeri isimleri Kaş-Elmalı yöresinde %43’lük oranda boy, aşiret ya da kişi isimlerini içerirken, Elmalı’da günümüzde bu oran %47’dir. Elli bir mahallesinden 24’üne boy, oymak, aşiret ve şahıs adları verilmiştir (Örn. Afşar, Eymir, Bayındır, Bayat, Salur, Yuva vb. isimleri 24 Oğuz Boylarının isimlerinden köken almaktadır).

Elmalı ile ilgili Osmanlı’nın en eski yazılı kaydı 1419 yılına kadar uzanan vakıf kayıtlarıdır. 1455 yılı kayıtlarında Tekeoğlu vakfı olan “Nefs-i Elmalu”da Bey Hamamı’ndan söz edilmektedir. On altıncı yüzyılın ortalarında ise Elmalı’da 22 mahalle, 233 hane ve 1475 civarında nüfus bulunmaktadır. On dokuzuncu yüzyılın ortalarına doğru ise nüfusunun 10 bin civarında olduğu bildirilmektedir. Geçmişte sahil ilçelerinin İç Anadolu’ya doğru giden yolunun üzerinde bulunması nedeniyle gerek ekonomi, gerek idari ve sağlık hizmetleri bağlamında önemli bir merkez konumuna gelmiştir. Bu durum 1980’li yıllara kadar değişmemiştir. 1980 yılından itibaren sahil yolu yapılmış ve böylece sahil kentleri doğrudan Antalya’ya ulaşım sağlanmıştır.

Kurtuluş savaşında ise sahilden gelen silah, mühimmat ve diğer lojistik unsurlar Elmalı üzerinden İç Anadolu’ya yük hayvanları ve diğer kara taşıtları ile ulaştırılmıştır. Bu çerçevede askeri ulaştırmada da zaman zaman önemli görevler üstlenmiştir.

Ağırlıklı tarım ile geçimini sağlayan Elmalı geçmişte verimli ovalarından elde ettikleri hububat ve bakliyat, kereste ve ürünleri, hayvancılık ve ürünleri günümüzde hala önemli ticari ürünler arasında saymak mümkündür. Son yıllarda bağcılık ve şarap üretimi ve keçi sütü ve ürünleri de mağazaların vitrinlerini süslemektedir. Likya şarabının dünya pazarlarında alıcı bulduğunu (Bordeaux dahil) ve birçok ulusal ve uluslararası ödül kazandığını vurgulamakta fayda var. Şarap üretim merkezi Şato tipi şaraphane ile çalışır. Yetiştirdiği üzümleri doğrudan tesisinde işler. Sahip olduğu 250 dönüm arazide Cabernet Sauvignon, Merlot, Syrah, Kalecik Karası, Öküzgözü, Boğazkere, Malbec, Pinot Noir, Pinot Meunier kırmızı üzümleriyle Chardonnay, Sauvignon Blanc beyaz üzümleri ve Merzifon Karası yetiştirilmekte ve mutfağının Kızılbel Tümülüsü’nün çok yakınında bulunması ise orayı ziyaret eden misafirlerin tarihi iklimi solumalarına izin vermektedir.  Pazartesi günleri kurulan haftalık pazarda bu ürünleri edinmek hala mümkündür. Geçmişin izlerini taşıyan Helvacılık Carşısı ve bir üst sokağında bulunan zenatkarlar sokağı varlığını sürdürmektedir. Elmalı’nın leblebisi ve helvası ise ulusal ölçekte tanınmaktadır.

Ondokuzuncu yüzyılda krom madenleri ve günümüzde Bozhöyük civarında Bor madeni varlığından söz edilse de Elmalı’da mermer ocakları dışında herhangi bir maden çalışması bulunmamaktadır.

Turizm (özellikle din turizmi)  Elmalı’nın tarım dışında önemli bir gelir kaynağını oluşturmaktadır. 2018 yılı itibariyle nüfusu 39254’tür. Kültür olarak yörük kültürü hakimdir. Yörüklerin zengin desenlerine zenaatkarların işledikleri eşyalarda rastlamak mümkündür. El sanatları arasında bakırcılık, dokumacılık, taş işlemeciliği, ahşap işlemeciliği, kahve değirmenciliği bulunmaktadır. Keçi kılından yapılan çul kilimleri Selçuklu döneminden günümüze ulaşan zenaatler arasındadır. Elmalı’nın şenlikleri ise dışarıda yaşayan Elmalı’lıların memleket hasreti gidermeleri ve misafirlerin Elmalı’yı ziyaret etmeleri için bir fırsat yaratmaktadır. Bunların arasında Tarihi Elmalı Yeşilyayla Güreşleri ve Elmalı - Tekke Köyü Abdal Musa Şenlikleri en önemlileridir.

Osmanlı ve Genç Cumhuriyet Döneminden birçok eser günümüze ulaşmıştır. En önemlileri dini yapılardır (Sinan-Ümmi, Vahab-ı Ümmi, Ketenci Ömer Paşa Camisi, Abdal Musa Tekkesi vb.). Diğer önemli eserler ise Elmalı evleri ve eski çarşısıdır. Evler cumbaları, ahşap kapı ve pencereleri ile eski dönemlerin görkemini sürdürmeye devam etmektedir. Bazıları en az 500 yıllık ahşap dokusuna sahip olan bu evlerin, yörede bulunan ve dünyaca ünlü olan sedir ormanlarının ağaçlarından kullanılan ahşap ile yapıldığı bildirilmektedir. Ev içi, tavan, kapı ve benzeri donanımında bulunan ağaç, çiçek, altı köşeli yıldız ve benzeri süslemeler Anadolu Kültür Mirasının nadide eserleri arasında bulunmaktadır. Atatürk’ün teklifi ile Türkçe Kuran-ı Kerim’in tefsirini yapan Elmalılı Hamdi Yazır’ın Müzesi ise yine bu tarz bir evde ağırlanmaktadır.

Elmalı yüzyıllar boyunca farklı dinlere kucak açmıştır. İslam tasavvufunda ise farklı bir yere sahiptir. Abdal Mûsâ ve Kaygusuz Abdal ile başlayan bu yolculuk, daha sonra Elmalı merkezinde Sinân-ı Ümmî, Vahab-i Ümmi ve Niyazi Misri gibi şahsiyetlerle devam etmiştir. Elmalı’da ve civarında bulunan dini yapılar bu geçmişe şahitlik yapmaktadırlar. On beşinci yüzyılın ikinci yarısında kayıtlarda dini yapılara rastlanılmazken, 1530 tarihlerinden itibaren dokuz cami ve üç mescitten söz edilmektedir. On altıncı yüzyılın ikinci yarısında ise 11 cami ve altı mescidin varlığından söz edilmektedir.  Evliya Çelebi XVII. yüzyılda Elmalı’yı ziyaret ettiğinde 32 mihrap saymış ve en görkemli caminin Ketenci Ömer Paşa Camisi’nin olduğunu yazmıştır. Eski Cami (Cam-i atik) diğer adı geçen camiler arasındadır. Kentin en eski camisidir, ancak şu anda sadece minaresi kalmıştır. Caminin XIV.-XV. yüzyıl erken Osmanlı döneminde yapıldığı tahmin edilir. Minarenin külahı yoktur ve 12-13 m yüksekliğindedir. Üzerinde bulunan ince çini ve firuze süslemeleri dikkat çekicidir. Kütük Cami (Cami-i Cedit) ise 1530 yıllarından beri günümüze kadar faal bir camidir. Minaresi orjinalliğini korurken, bina yeniden inşa edilmiştir.

Ketenci Ömer Paşa Camii kentin sembolüdür. Klasik Osmanlı ve Mimar Sinan üslubunda yapılmış olan cami, MS 1607 yılında Ketenci Ömer Paşa tarafından yaptırılmış ve Antalya ilinde bulunan en büyük camilerinden birisidir. Etrafında bulunan medresesi (şimdi Halk Kütüphanesi), şadırvanı (havuz kısmı orjinaldir) ile anıtsal yapı özelliği taşımaktadır. Tahtacami-Yenicami ise 1567 yılında kayıtlara geçmiştir. Günümüzde ise yerine Yenicami yapılmıştır. Sinan Ümmi Cami’si 1567 yılında vakıf defterlerine kaydedilmiştir.  Caminin avlusunda ise Sinan-ı Ümmi türbesi bulunmaktadır.  Sinan-i Ümmi’nin 1563 yılında doğduğu tahmin edilmektedir. Dolaysıyla caminin daha sonraki bir tarihte Sinan-ı Ümmi’nin adını aldığı düşünmek mümkündür. Bunun dışında tarihi özellik taşıyan diğer cami ve mescitler arasında Mescid-i Hatice Hatun, Mescid-i Kadı Yusuf, Yeşil Camisi, Karyağdı Camisi ve Toklu Camisi bulunmaktadır. Birçoğu günümüze ulaşmış olsa da orijinal hallerini kaybetmişlerdir. Tekke, Zaviye ve Türbeler başlığı altında olanların arasında en ünlüsü Tekke Köyü Abdal Musa Zaviyesi’dir. Türbeler arasında ise Sinan-i Ümmi ve Sinan-i Ümmi Türbeleri en bilinenleridir. On altıncı yüzyılın ikinci yarısında Elmalı’da 17 zaviyenin bulunduğu bildirilir. Adı geçen zaviyeler Ahi Mustafa b. Ahi Yusuf, Ahi Ya’kub, Baba Haydar (Günümüzde Haydar Baba Türbesi bulunur), Kalkantaş, Seydi Ahmed ve Seydi Hızır (Dervişan-ı Tekye) zaviyeleridir. Türbe ve yatır olarak ise Çoban Baba, İsmail Ereni, Kepçe Baba, İshak Dede, Mahmut Dede türbe ve yatırları anılmaktadır.


Osmanlı döneminde geleneksel eğitim veren yapılar olarak Sinan Ümmi, Babazade, Hatipzade, Şeyhefendi ve Haydar Baba medreseleri ve kütüphanelerinden söz edilir. Ne yazık ki bu yapılar günümüze kadar ulaşamamıştır. On altıncı yüzyılın ikinci yarısında ise Mektebhane-i Hacı Hasan, Mektebhane-i Mehmed b. Abdullah, Kethüda-i Rüstem Paşa isimli  mekteplerin adı geçmektedir ve bu yapılardan da bir iz kalmamıştır. 1530 tarihinde Hacı Mustafa Mektebhane-i Mehmed Çelebi b. Muslihiddin isimli mektepler bulnumaktaydı.

Ketenci Ömer Paşa Camii, Medresesi ve Kütüphanesi cami ile 1607-08 yıllarında inşa edilmiştir. Revaklı koridorları u şeklinde 12 hücreli binanın önünü örtmektedir. Her hücrede ocak nişi bulunmaktadır ve hücrelerin üstü 24 kubbe ile örtülüdür. Hücrelerden çıkan bacaların konik biçimli başlıkları bulunur.

Tanzimat döneminden sonra ise Dar’ül-hilâfet’ül-âli, Rüştiye ve Ravsa-i Terakki gibi okullar açılmıştır. Cumhuriyetin ilanı ile birlikte tevhid-i tedrisat kanunu çerçevesinde zaviye ve tekkelerin kapatılmasından sonra eğitim sistemi yeni okullarına kavuşmuştur.

Diğer eski yapılar arasında hamamları saymak mümkündür. Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde

Tahtalı Hamam, Eski Hamam, Çavuş Hamamı, Bey Hamamı ve Karklı Hamamı’ndan söz eder. Eski Hamam ve Bey Hamamı günümüze kadar ulaşmıştır.

On dördüncü yüzyılın ikinci yarısında adı geçen Hamam-ı Teke Bey’in günümüzdeki Bey
Hamamı olduğu düşünülmektedir. Ancak Bey Hamamı’nın kendisinin tarihinin   XV. Yüzyıla kadar uzandığı bilinmektedir. Ticari yapılar günümüze kadar ulaşmamıştır. On altıncı yüzyılda Kervansaray-ı Haslar Oğulları Kervansarayı’nın ve  Köprüyan-ı Ahmed Fakih b. Sofu Mustafa benam-ı Göksu, Küçükark ve Nehr-i Azim köprülerinin adı geçer. Bu eserler kayıptır. Tarihi çeşmelerden ise sadece Çatalçeşmeler ve kitabesi mevcuttur ama kendisi bulunmayan çeşme isimlerine rastlanmaktadır.

Elmalı günümüzde tarihi yapıları yanı sıra doğal güzelliğini korumayı başarmıştır. Elmalı Dağı’ın karşısında Beydağları ve Batı Toros’ların en yüksek zirvesi olan Kızlar Sivrisi’ni (3086 m rakım) görmek mümkündür. Bu dağa çıkmak için farklı seçenekler varken, en uygun yol Avlan Gölü’nün kıyılarından çıkılan Çamkuyu yoludur. Çamkuyu ve etrafı dünyaca ünlü Sedir Ormanları’nın (Elmalı Sedir Araştırma Ormanı)  içinde bulunan bir orman kampıdır. Karşısında ise heybetli Çığlıkara Ormanları batıya doğru uzanır. Bu ormanlar Türkiye’nin en yaşlı Sedir (2019 yılı itibariyle 2025 yaşında, 25 m yüksekliğinde, yaklaşık 8 m genişliğindeki Koca Katran, 262 cm çapında ve  1000 yaşındaki Baba Sedir gibi  yedi anıt ağacı bulunur) ve Ardıç Ağaçlarına (Aslan Ardıç yaklaşık 1700 ve Şah Ardıç yaklaşık 800 yaşındadır) ev sahipliği ederler.

Elmalı yedi çınarların şehri olarak adlandırılır. Ketenci Ömer Paşa Camisi ve Medresesi’nin  önüne dikilen çınarın Bosna’dan getirilen yedi çınardan birisi olduğu rivayet edilir. Yedi Çınarın yerleri Baratalı Ahmet Amca tarafından tarif edilmiştir: Birinci çınar Vahab-ı Ümmi Türbesinin önünde bulunan; ikinci çınar Melli Mescidinin altında bulunurdu, kesildi ancak yeniden filiz veriyor; üçüncü çınar Çaybaşı Mescidi’nin karşısında bulunurdu, kesildi ancak yeniden filiz veriyor; dördüncü çınar Tahta Mescidi’nin bitişiğindeymiş, ağacın kolu Tahtalı Hamama zarar verdiği için kesilmiş, ancak bu çınar ile ilgili bir hikaye Şehzade Korkut dönemine kadar geriye gider. Bu ağaca, ağabeyi Yavuz Sultan Selim’den kaçan Şehzade Korkut’un gizlendiği yeri söyleyerek, yakalanmasına neden olan bir çobanın asıldığı rivayet edilir. Beşinci çınar Elmalı Halk Kütüphanesi’nin arkasında bulunurdu, şimdi yok. Altıncı çınar Ketenci Ömer Paşa Camisi’nin önünde bulunur. Yedinci çınar ise Karyağdı Camisi’nin önünde bulunur. Varlığını sürdüren bu ulu ağaçlar görkemleriyle mekanları yaşanılır kılmaktadır. Sarayının yerini ve konumunu değiştiren Fatih Sultan Mehmet’in gösterdiği  kadar hassasiyet bu çınarların günümüze gelmesini sağlamıştır.

Elmalı yörük geçmişinin izlerini hala taşımaktadır. Yörük ve Türkmen Boyları Elmalı ve civarına geldiklerinde konar göçerliklerini sürdürmüşlerdir. O nedenle her yazlıklarına bir de kışlak belirlemişlerdir. Günümüzde konar göçerlik pek kalmamış olsa da yer isimleri buna şahitlik etmektedirler. Günümüzde ise daha çok sahilin sıcaklarından kaçıp yaylalarda sığınak arayan Antalyalılara rastlamaktayız. Bu çerçevede Elmalı’nın yaylaları (örn. Baranda, Dereköy, Söğle, Geçmen, Yuva, Yapraklı vb) yazları önemli bir nüfus artışına uğramaktadırlar.

Yörük ve Türkmenler ile Orta Asya’dan getirilen güreş geleneği Elmalı’da devam etmektedir. Her sene Eylül’ün ilk cuması ve hafta sonu ile birlikte Tarihi “Elmalı Yeşil Yayla Yağlı Pehlivan Güreşleri” düzenlenmektedir. Bu sene 667. si tertip edilmiş ve Anadolu’dan gelen birçok pehlivan Elmalı Er Meydanı’nda ağırlanmıştır. Bu güreşlerin Anadolu’nun en eski yağlı güreş etkinlikleri olduğu söylenir ve Türkiye Güreş Federasyonu tarafından da onaylanarak Kırkpınar ve Elmalı Güreşleri yağlı güreş hiyerarşisinde en yüksek noktada bulunmaktadırlar. Tarihi belgeler değerlendirildiklerinde Elmalı’da 1419 yılında Musalla Çevik olarak adlandırılan yerin (Yeşil Camisinin bulunduğu yer) güreş çayırı olarak kullanıldığı bilinmektedir. Güreş ise Elmalı Halkının gündelik yaşamının bir parçasıdır. Muhtelif şenliklerde, düğünlerde yakın tarihe kadar güreşlerin düzenlendiği söylenmektedir.

Elmalı’nın ekonomisinin tarım ve hayvancılığa dayandığını daha önce söylemiştik. Elma üretimi konusunda Elmalı ülkemizde önemli bir paya sahiptir. Özellikle verimli topraklara sahip ve kurutulan Karagöl’ün tabanında ağırlıklı elma yetiştirilmektedir (bölgede meyve suyu fabrikası bulunmaktadır). Son yıllarda ürünü çeşitlendirmek için farklı meyve ağaçları da dikilmektedir. Kurak arazilerde ise badem ve ceviz gibi ağaçlar plante edilirken, ekonomik katkısı yüksek aromatik ve fitoterapötik ürünlere (örn. lavanta, kekik, ada çayı vb) yer verilmektedir. Sulak arazilerde ise son yıllarda toprağın bakir ve organik tarıma elverişli olması nedeniyle seracılığa yer verilmektedir. Elmalı’dan çıkan yayla domatesi büyük kent ve metropollerde rağbet görmektedir. Torosların geleneksel hayvanı keçidir ve düzlüklerde koyun yetiştirilir. Ancak son yıllarda tarımsal teşvik çerçevesinde büyük baş hayvanlar da yetiştirilmektedir.  

Görüldüğü üzere Elmalı ziyaretçileri için kısa ya da uzun süreli tatiller için güzel olanaklara sahiptir. Uzun süreli tatil için yaylalamaya sahil sakinleri gelirken, önemli bir ziyaretçiden söz etmemiz gerekecek. Bir rivayete göre 1946 yılında ünlü yazar Andre Gide, Avlan Gölü’nün kıyısında bir ay kadar çadırda tatil yapmıştır. Kendisi ertesi yıl Nobel Edebiyat ödülünü almıştır. Elmalı halkı ile kurmuş olduğu dostluğu neticesinde ölümünden sonra (1951 yılı) ailesi Elmalı’yı dönem dönem ziyaret etmiştir.

Günübirlik ya da birkaç günü kapsayan ziyaretler için gelen misafirlere sıklıkla rastlanılmaktadır. Dini günlerdeki ziyaretler oldukça yoğun geçerken, yağlı güreş ya da Hıdrellez Şenlikleri’nde de binlerce ziyaretçi ağırlanmaktadır. Son yıllarda otel sayısının artmış olması da konaklamalı ziyaretlerin artışına katkıda bulunmuştur. Artık büyük kentlerden düzenlenen konaklamalı turlar ile Elmalı’da yaz döneminde günde 100’ün üzerinde ziyaretçi ağırlanmaktadır. Şarap bağlarının bağbozumuna katılan misafirler, Lykia Şaraphanesi’nde farklı şarapları yudumlarken, Elmalı’nın meşhur kırmızı sulu et yemeği, arap aşı çorbası, eğeli bamya, piyaz, tas kebabı, Gömbe usulü tepside fırın kebabı, höşmerim, gaziler helvası ya da Elmalı usulü şis köftesini tadabilmektedirler. Elmalı’nın güney köylerinden Ekoköy’de ise tarlalardan taze sebze toplayarak, kendi yemeklerini de hazırlayabilmektedirler.

Elmalı ve çevresi görüldüğü gibi kendine özgü özellikleri ve karakteri olan bir kenttir. Geçmişini ve geleneklerini koruyabildiği gibi, özünü kaybetmeden çağımızda güncele de ayak uydurabilmektedir. Ülkemizde hızlı değişim nedeniyle yakın tarihe ilişkin belleğin kaybolduğu bir ortamda, Elmalı bizlere günübirlik de olsa geçmişimizi anımsatmaya yardımcı olabilecek ve misafirperverliğini gösterecek bir kent olarak bizleri bekliyor olacak.

 

Yayın Tarihi
02.01.2020
Bu makale 1146 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!