MELTEM ESİNTİSİ

Saygın Hemşehrimizdi Suna Kıraç

Koç Vakfının kendi de, gönlü de zengin hayırseveri, eğitim, kültür ve sanata katkı koyan, akademik çalışmalara, bilim adamlarına arka çıkan , her fırsatta maddi manevi destek çıkan bir ailenin saygın üyesiydi. Tam bir hanımefendi idi. Son

zamanlarında hareketleri kısıtlı olsa da hep hayır işleri yaptı, sadece gözleriyle bile olur vererek eğitime gönül verdi. Olanakları kısıtlı çocukları yaşama hazırlamak için büyük özverilerde bulundu.

Antalya Tanıtım Vakfı ve Antalya Kadın Müzesi, kente yoğun biçimde dokunduğıu, bir biçimde yaptığı yatırımlarla Kaleiçi’ni bir anlamda Kaleiçi yaptığı,onu salaşlıktan, dökülmekten kurtardığı, araştırma merkezleri kurduğu, müzeler açtığı, özel koleksiyonlar oluşturduğu, antik yapıları restore ettirerek kent kazandırdığı için büyüdü büyüdü, yıldızlaştı. 2018 yılında Antalya’da “yılın kadını” oldu. Bu onun

çoktan hak ettiği bir ünvandı. Bu anlamlı ödül de bir başka anıt kadın adına (Prof. Dr. Jale İnan adına) düzenlenen bir ödüldü. İki seçkin insanı bir araya getirdi.

Birinin adı ödüle konularak,diğeri bu anlamlı ödüle layık görülerek  buluştular.

2018 yılın kadını ödülü, oy birliği ile onu çok uzun yıllardır hak eden bir güzel insana, “devletim varsa, ben de varım” diye düşünen, parasını  yurt çocuklarının

eğitimine, kültür ve sanata ve müzeciliğe harcayan, örnek insan, gerçek bir iş kadını, bir hanımefendi, öngörüsü yüksek bir aydın olan Suna Kıraç'a verildi. Dedik ya

genlerinde taşıdığı Koç kanıyla yurdum insanı için çalışarak, iş ve istihdam yaratarak, sadece iş alanında değil, eğitim, kültür ve sanat alanında yatırımlar yaparak, arkeolojik kazıları destekleyerek, bilimsel çalışmalara olanak sağlayarak bunu hak etti. Kıraç çifti hastalıkta sağlıkta çok uyumlu bir çiftti. Tencere kapak misali. Ortak noktaları çoktu. Bu durum, topluma hep olumlu biçimde yansıdı.

"Yılın Kadını Ödülü" nün gerekçeleri hazırdı. Antalya’da yaşayan ya da yaşamasa bile yaptıkları ile bir biçimde kente dokunan, rol model olan kadınları ön plana

çıkartarak, kenti tanıtma, onların hizmetlertini açıklama gayreti idi. Amaç, anaerkil Anadolu’da sonzamanlarda ihmal edilen, arka plana çekilmeye çalışılan kadını, yaptıkları ile ön plana, hay ettiği yere çıkartmaktı. Kısacası Suna Kıraç ,doğru adresti.

O yılın kadınıydı. Hatta kesintisiz katkıları ile yılların kadını, eğitim, kültür ve sanat gönüllüsüydü.

 

Yılın kadını nasıl olurdu? Ölçütleri neydi? Aday gösterilen kişi, ideallerini paylaşanların arttığı sürece kendisinin zenginleşeceğini düşünüyor ve ona göre

davranıyorsa, ülkesine çok değer veriyor, eğitim, sanat, bilim ve estetik dallarında geleceğe imzasını atacak nesiller yetiştirmeyi hedefliyor ve bunun için çok çalışıyor, fırsat yaratıyor, öncülük edip her fırsatı değerlendiriyorsa, elini hep taşın altına koyuyorsa, öncelikli olarak eğitimin önemine inanıyor, ülkemizde değişik bölgelerde yaşayan çocukların eşit eğitim olanaklarından yararlanamadığını görüyor, bunu değiştirmek adına çaba gösteriyorsa, yılın kadını olmayı yerden göğe hak ediyor demektir. Suna Kıraç, hareketleri kısıtlı olsa da beyniyle bu işi başaran sıradışı bir insandı.

Suna Kıraç’ın “3 İ” ile formüle ettiği ve asla vazgeçmediği üç ilkesi vardı. Bunlar “inanç”, “irade” ve “ideal” sözcüklerinden oluşuyordu. Öncelikle çok istenirse başarılı olunabileceğine dair sağlam bir inancı vardı. İradeli kadındı. Hayallerinden büyük idealleri vardı. Sevgili eşi İnan beyle birlikte ele ele, sırt sırta verince başamayacakları iş yoktu. Bunu da yurt sathında defalarca kanıtladılar. Hemen her alanda çevrelerine örnek bir çift oldular. Yaşam boyu örnek davranışlarını sergilediler.

Adına "Kutup Yıldızı” adlı uzun bir belgesel yapıldı yaşarken. O gerçekten karanlık geceleri aydınlatan, yolunu şaşırmış, yol bulamayanların deniz feneri, ışık kaynağı, kutup yıldızı idi. “Suna’nın gözleri” adını taşıyan bir başka belgesel yapıldı. Ne kadar işine sadık, ilkeli biri olduğunu gösterdi.

"Ömrümden Uzun İdeallerim Var" adını taşıyan bir de kitap yazmıştı. Onunla da kalmamış, kitabın tüm gelirini, kurucusu olduğu “Türkiye Eğitim Gönüllüleri

Vakfı'na” (TEGV) bağışlamıştı.

İKİ MEKTUP ve ANTALYA’NIN GERÇEK HEMŞERİSİ

Yıl 1991. Bir İstanbul beyefendisi İnan Kıraç, sevgili eşi Suna Kıraç’a 3 Haziran tarihinde bir mektup yazarak, 50. Doğum yıldönümünde aldığı armağanı açıklıyor.

Kaleiçi AKMED Müzesi içinde yer alan bu çok içten ve çok özel mektubu yeri gelmişken sizlerle paylaşmak istiyorum:

“Sevgili Suna’cığım, Bugün 3 Haziran 1991. Elli yaşına bastığın gün. Bu süre içinde 24 yılın benimle geçti. Seni sevdim, en güzel anılarımı, bütün mutluluklarımı seninle paylaştım.

Bu sene mali (ekonomik) imkanlarımın (olanaklarımın) bana verdiği durumu

değerlendirerek, Antalya’da (Kaleiçi’nde) Barbaros Mahallesi’nde tarihi bir kiliseyi senin için alma fırsatı buldum.

Sevgili anneciğinin ismi bugün (İstanbul’da) “Sadberk Hanım Müzesi” adıyla yaşamakta. Kültür varlığımızın pek çok eseri de bu çatı altında korunabilmekte. Sizler, çocukları olarak, bu eserin yaşayabilmesi için elinizden her geleni yapmaktasınız.

Benim de tek arzum, bu Allah’ın evinin (satın aldığı kilise yapısını kastediyor. YAS) bundan böyle senin adını taşıyan bir müze haline dönüştürülmesidir. Binanın

restorasyonu ile beraber bu müsaadeyi (izni) alabilmek için gereken çalışmaları yapacağımdan emin olabilirsin.

Sunacığım, bu mektubuma ek olarak kızımız İpek’e de bir mektup yazıyorum. O da sizler gibi annesine layık bir çocuk olur, ve senin adına yapılacak bu kuruma sahip

çıkar ve onu mükemmelleştirerek çocuklarına bırakır.

Sunacığım, yeni yaşını kutluyor, hep birlikte nice mutlu seneler diliyorum.Seni çok öpüyorum, canım benim.” İnan Kıraç

Ben İşadamı İnan Kıraç’ın kızları İpek’e yazdığı ikinci mektubu buraya almak istemiyorum. İlk mektuptan içeriğin ve isteğin ne olduğu açıkça ifade ediliyor. Yapıya sahip çıkması ve geliştirmesi isteniyor doğal olarak. Mektubun tamamını okumak isteyenler, bir zahmet Kaleiçi’nde bulunan Suna-İnan Kıraç Akdeniz Medeniyetleri Araştırma Merkezi’nde bulunan müzenin içinde yer alan mektubu okuyabilirler.

Ben burada güncel bir başka mektuptan daha söz etmek ve sayfamı iyi

değerlendirmek, meramımı anlatmak istiyorum. Artık Suna Kıraç, aramızda bedenen yok. Yaptıkları ile, Türk toplumuna ve Antalya’ya yaptıkları ile hep anılacak, yaşatılacaktır. Yılın kadını seçildiği gün aslını AKMED Müdürü Prof. Dr. Oğuz

Tekin’den aldığım teşekkür mektubunu da gündeme getirmek istiyorum. Mektup aynen şöyle:

 

“Antalya Tanıtım Vakfının değerli üyeleri, Antalya’ya gönül veren değerli dostlar, Değerli Antalyalılar, Hanımefendiler, Beyefendiler,

Suna ve ben sizleri saygıyla selamlıyoruz. Çok arzu etmemize rağmen, programımız el vermediği için bugün aranızda olamıyoruz, ama gönlümüz sizlerle. İzninizle,

sizlere, Antalya’ya olan sevgimiz ve ilgimiz hakkında kısaca bilgi vermek istiyorum.

Öncelikle Koç ailesi Antalya’yı çok severdi. Bu çerçevede 1970’lerde Antalya’nın ilk 5 yıldızlı oteli Talya kuruldu. (Otel, Koç yatırımı idi. YAS)

Suna ve ben, bu tarihlerden başlayarak, Antalya’yı sık sık ziyaret etmeye ve Talya otelinde konaklamaya başladık. Daha sonraki yıllarda Kaleiçi bölgesinin güzelliklerini ve şehrin kültürel değerlerini de yavaş yavaş keşfederek bu güzel şehre gönlümüzü kaptırdık.

Bu sevginin ışığında Kaleiçi’ndeki evimizi ve de depo gibi harap bir alanı aldık, sonradan burada bir kilise olduğunu öğrendik, 19. Yüzyılda inşa edilmiş Aya Yorgi Kilisesi binası. Burayı restore ettirerek 1991 yılında sevgili eşim Suna’ya, yaş günü armağanı olarak verdim. (Birinci mektupta söz konusu edilen yaş günü armağanı. YAS)

Suna- İnan Kıraç Akdeniz Medeniyetleri Araştırma Enstitüsü (AKMED) olarak bilinen yapının ilk adımıydı bu.

AKMED Antalya ve çevresinde yapılan ve yapılacak olan arkeolojik kazı ve

araştırmalarla Selçuklu ve Osmanlı tarihi ve sanatıyla ilgili çalışmalar yapmak ve bu alandaki bilimsel çalışmaları desteklemek amacıyla kuruldu ve 18 Mayıs 1996

Cumartesi saat 11:00 de açılarak hizmet vermeye başladı.

Zamanla yakındaki bazı binaları da satın alıp restore ederek AKMED bünyesine kattık. Bu yapıyı sergi mekanlarıyla, kütüphanesiyle, çalışma salonlarıyla dünya standartlarında bir araştırma enstitüsü haline getirdik. (Bütün yapılar, aslına uygun restorasyon çalışmalarıdır. YAS)

Yirmi yıl boyunca Akdeniz dünyasına odaklanmış nitelikli projeler üreten, yayınlar yapan, yüzlerce bilim insanımıza burs ve destek sağlayan bir bilim, kültür araştırma enstitüsü olarak çalışmalarını sürdüren AKMED’i, 2016 yılı başından itibaren ,

“Suna ve İnan Kıraç Akdeniz Medeniyetleri Araştırma Merkezi” adıyla Koç Üniversitesi bünyesine aldık.

Antalya’ya olan sevgimizi, eğitime, bilime, kültür ve sanata olan inancımızı tüm içtenliğiyle yansıtan bu yapı, kendi alanında 23 yıldır nitelikli çalışmalara imza atmaya devam ediyor.

Bu vesileyle, AKMED’in bugün bulunduğu noktaya gelmesine katkı koyan kişilere ve kuruluşlara, ailemiz adına ve şahsen, içten teşekkürlerimi sunuyorum. Ayrıca,

 

Kaleiçi’nde, kültür ve tarihle iç içe, bir butik hotel girişimimizin çok yakında tamamlanacağını da bilginize sunmak isterim.

Değerli Dostlar, Bu güzel şehre olan tutkumuz elbette sadece bu girişimlerle sınırlı değil.

Antalya Ticaret ve Sanayi Odası ATSO’nun 2009-2015 dönemindeki yönetim kurulu başkanı Çetin Osman Budak’ın ve halihazırdaki yönetim kurulu başkanı Davut Çetin’in kültüre ve sanata olan sıcak ve samimi ilgilerini gördüğümde,

ATSO’ya 1971-2008 tarihleri arasında yönetim binası olarak hizmet veren binanın bir kültür merkezine dönüştürülmesi projesine de gönülden destek verdim. Binanın projesini de AKMED, Pera Müzesi, İstanbul Araştırma Enstitüsü binalarımızın

mimarı olan Dr. Sinan Genim hazırladı.

Bu girişimin Antalya’ya büyük katkılar sağlayacağına yürekten inandığım için kültür ve sanat alanındaki güçlü ve deneyimli kuruluşumuz Pera Müzesi’ni ve diğer bir kuruluşumuz olan İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nü, Antalya Kültür Sanat’a (AKS) destek vermek üzere görevlendirdim.

Kapılarını 2015 yılında sanatseverlere açan Antalya Kültür Sanat, geride bıraktığı yıllar içinde gerçekleştirdiği, Picasso’dan Andy Warhol’a, Ara Güler’den Cecil

Beaton’a, Likya Günlükleri’nden Köy Enstitüleri’ne uzanan sergilerle ve bunlara paralel olarak düzenlediği etkinliklerle ve 2017 yılında hizmete giren Kaleiçi evi ile sevgili Antalyalıların yaşam kalitesini yükseltmeye başladı, gelecek kuşaklara yeni bir vizyon ve Antalya’nın kültür turizmine yeni bir boyut getirdi.

Antalya Kültür Sanat’ın, kısa sürede, şehrin cazibe noktalarından biri haline gelmeye başladığını görüyor ve bundan mutluluk duyuyorum.

Bu çerçevede Antalya’ya gelen turistlere, Antalya’nın yalnızca denizden, kumdan ve güneşten ibaret olmadığını gösteren ve onları bu eşsiz kentin kültürel ve sanatsal değerleri ile buluşturan arkeologları, sanat tarihçilerini, tarihçileri, mimarları,

yazarları, küratörleri, sanatçıları, müzecileri ve bu amaca bilgisini, yüreğini ve emeğini koyan herkesi yürekten kutluyorum.

Belediyelerin, emniyetin, basının ve sivil toplum kuruluşlarının bu konudaki çalışmaları da elbette övgüye değerdir. Bizim gibi kültür girişimcilerini yüreklendirmektedir. Kendilerine şükran borçluyuz.

Antalya Tanıtım Vakfı ve Antalya Kadın Müzesi’nin eşim Suna Kıraç’a verdiği

“Yılın Kadını Ödülü” bizim için çok anlamlıdır. Sizlere Suna’nın gözlerinden, ailece, sıcak bir selam gönderiyoruz ve hepinize teşekkür ediyoruz. Sağ olun, var olun." İnan Kıraç, 1 Şubat 2019

SON SÖZ: Suna Hanım, artık yüreklerimize kazınmış bir imza, Onun varlığı bizim için de, Antalya için de çok anlamlı. Anlamlı olmaya da devam edecek. Suna hanımı daha iyi tanımak isteyenler, AKMED müzesinde bulunan anı defterindeki yazıları

 

okuyabilirler. Benim de anımsadığım kadarıyla değişik zamanlardayazdığım en az iki yazım var orada. İlk fırsatta onları da alıp bir başka yazıya konu edeceğim.

Sevgili Suna hanım, Kültür-sanat adına attığınız öncü adımlar, örnek davranışlarınız, yatırım ve ve katkılarınız için size kentimiz adına gönülden teşekkürler. Huzur içinde uyuyun, yattığınız yer cennet olsun. Bu toplum sizi unutmayacak. Size saygımız sonsuz. Öyle de kalacak. Antalya sizi seviyor. Unutmuyor.

Bundan böyle ülkemizi sizin gözlerinizle görmeye gayret edeceğiz. Buna söz veriyoruz.

Ünlü şair Luous Aragon, “Elsa’nın Gözleri” adlı şiirinin sonunu şöyle bağlar. “Bense parlarken gördüm denizin üstünde orda,

Elsa’nın gözlerini, Elsa'nın gözlerini, Elsa'nın gözlerini.”

Suna Hanımın da gözleri, hep üzerimizde olacak. İyi işler kotardığımızda sevinecek, gözlerinin içi gülecek, başaramadığımızda, gözleriyle hissettirecek onaylamadığını.

Bu yüreği güzel insanın toprağı bol olsun diyerek bağlıyoruz yazımızı.

Yayın Tarihi
23.09.2020
Bu makale 2635 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!