LİBERAL

Pink Floyd’ Un  “ Kafamın İçinde Biri Var Ama O Ben Değilim”

İnsanlığın en büyük ayıbı ŞİDDET VE İŞENCE;

David EAGLEMAN- BEYNİN GİZLİ HAYATI / “INCOGNİTO” adlı kitabında beynimizin derinlerine dalarak, ”Yaptıklarımızın, düşündüklerimizin, hissettiklerimizin çoğu bilincimizin kontrolü dışındadır. Geniş nöron ormanlarından her biri kendi programını kendisi yürütür. İçsel yaşamımızın varlığı için beynin işleyişine bağımlı olduğumuz halde, beyin kendi gösterisine kendisi karar verir. Yürüttüğü etkinliklerin çoğu da bilinçli zihnin güvenlik yetki alanı dışında çalışmaktadır. Sözü edilen “ben”’ bu bölgeye giriş hakkı yoktur. ” Şiddet eylemleri,  önce bireylerin, insanların, toplum kesimlerinin zihinsel düzeyinde düşünce olarak oluşur. Prof. Dr. Özcan KÖKNEL/ Bireysel ve toplumsal Şiddet kitabında;  “Şiddet, saldırgan davranışların neden olduğu doğaya, nesneye, eşyaya, mala, cana, insana, doğal ve nesnel güzelliklere, sanat yapıtlarına yönelik yakan, yıkan yok eden bir eylemdir. Bütün dünyada ve ülkemizde, denetimsiz, düzensiz, güçlü bir eylem olarak kabul edilen şiddetin nedenleri ve sonuçları üzerinde yeterince durulmamakta, hatta şiddeti artıran, kışkırtan, kolaylaştıran bireysel, toplumsal, ekonomik, politik siyasal nedenler yaratılmaktadır.” Kitaplarda, metinler arası okumalarda durum daha da girift bir hal alıyor.

 Pink FLOYD’ un  “ Kafamın içinde biri var ama o ben değilim”.

Şiddet ve işkence yapmaya meyilli insanlar sosyal yetileri gelişmemiş ilk çağ avcı toplayıcı dönemde kalan sadece hayvani içsel dürtüleriyle yaşamlarını sürdüren insanlar vardır. Rahmetli Bedri KORAMAN’ nın karikatürize ettiği gün içinde mutasyona uğrayıp bir canavara dönüşen sözde sosyal görünümlü bir tür ile yaşadığımızı kabul edelim. Varoluşlarında Deha verilerle dünyaya gelenler ve Filozoflar dışında çok az sayıda insan tarihin hiç bir döneminde hayvan olduğunu koca mamut, domuz ve vahşi hayvanları çakmak taşlarından yapılmış baltayla, mızraklarla avlayıp etlerini çiğ çiğ yediklerini hatırlamaz. Felsefe konusu olan insanın sosyal ve hayvani tarafı 20. yüzyılda modern felsefenin kapısını aralayan bir dahi Nietzsche: ”İnsan, düpedüz hayvandır.” ve mademki hepimiz hayvanız o, zaman zihinsel dünyamızın dipsiz kuyularında neler oluyor sorusuna cevap aramak gerek. Nörobilimciler beynin nörolojik bozuklukları, beyinde oluşan hasarlar, beyinin korteks tabakalarında ve daha derinlerinde “genetik” olarak şiddete ve işkence etmeye meyilli insanları mercek altına aldılar. Bu bir buçuk kg. ağırlığında sempatik ve periferik sinir sistemi, nöronlar ve glial hücreler, beyin zarları, beyin omurilik sıvısı, beyin sapı, beyincik ve beynin loplarıyla anatomik olarak bilinen fiziki yapısını, bilgisayar teknolojisiyle beynin üç boyutlu atlasını çıkardılar. Doğuştan veya sonradan beyin rahatsızlığını, hastalığını tedavide büyük bir ilerleme var. “Ama yine de beyin ve zihinsel davranışlar arasında güçlü bir ilişkinin varlığını bilmemize karşın, sinir sistemini görüntüleme teknikleri, özellikle de birey temelinde olmak üzere suçluluk ya da masumiyet değerlendirmelerine henüz anlamlı bir vurgu yapmayan, kaba bir teknoloji olarak kalmaktadır.” Suçu işleyen eylemin altında beyin hasarı, madde bağımlılığı, genetik bozukluk, hormon düzeylerindeki dengesizlik gibi biyolojik rahatsızlıkları tam anlamıyla çözmek için de bireyin ve toplumun davranış biçimlerini inceleyen ruh bilim/psikoloji uzmanlarının beynin holografik, tamamıyla soyut olan zihinsel dünyasından verilerden yola çıkarak hastalara çare bulur.

 Modern psikolojinin kurucu babası olarak bilinen Sigmund FREUD, evrim teorisi dünya görüşünün tartışıldığı bir zaman diliminde, Friedrich NİETZSCHE gibi modern felsefenin kapısını açan bir filozofla arkadaşlık kurmuş genç bir hekim olarak önce nörolojide uzmanlaştı. Daha sonra o güne kadar hiçbir hekimin cesaret edemediği insan davranışlarının zihinsel dünyasından veri toplayarak hastalarını tedavi yöntemini ortaya koydu. Bu görüşe göre “ zihin, alışık olduğumuz bilinçli kısımdan ibaret olmayıp, daha çok kütlesinin büyük bölümü gözlerden ırak bir buzdağı gibiydi”. Bu basit gibi görünen fikir modern psikolojinin temelinin altın harcı oldu. Sadece tıpta değil plastik sanatta ve edebiyat dalında da devrim yaptı.

 Jack LONDON: ”ADEMDEN ÖNCE” adlı kitabında; kendi çağının bilimsel verilerinden ve özellikle Spencer, Darwin. Huxley den yararlanarak ilkel yaşamı ve insanın insanlaşma serüvenini harika bir kurguyla anlatır. Üniversitede okurken psikoloji dersi veren öğretmenine uykuda “ boşluğa yuvarlanma düşü” ve hemen herkesin gördüğü bu rüyanın sebebini sorar. ” Öğretmenimin anlattığına göre, ırksal bir anıymış; çok çok eskilere dayanan, ağaçlarda yaşamış atalarımıza dek uzanan bir anı. Düşme, yaşamlarını ağaçlarda sürdürenler için her an var olan bir tehlikeymiş. Birçoğu düşerek yaşamını yitirmiş; hepsi de göz alabildiğine yükselen ağaçlardan düşerek birçok kez bu tehlikeyi yaşamış, ancak bir bölümü yere varmadan dallara tutunup, kurtulabilmişlerdir. Böyle son anda önlenen korkunç bir düşme olayı şoka yol açarmış. Bu tür bir şok da beyin hücrelerinde molekül değişimlere neden olurmuş. Bu değişim sonraki kuşakların beyin hücrelerine ulaşır ve kısaca ırksal anılar oluşurmuş. Bu nedenle sizler ve ben uyurken boşluğa düşüyor ve yere çarpmamıza çok az kala uyanıyorsak eğer, ağaçlarda yaşayan atalarımızın başından geçen o korkunç düşüşleri anımsıyoruzdur. Yalnızca bunu sağlayan da kalıtım yoluyla bize ulaşan beyin hücrelerindeki molekül değişimlerdir. ”LONDON’NIN, anlattıkları ruh bilimde içgüdü olarak tarifi yapılan ve irsi olarak aldığımız bir mirastır. Zaman zaman dünya genelinde yapılan; Aile içi şiddet, eğitimde şiddet, Psikolojik şiddet, dinsel boyutta şiddet vakaların genellikle uzmanların görüşüne göre genetik bozukluk, sosyal ortamlardaki inişli çıkışlı başarısızlıklar sebep olarak gösteriliyor. İnsanlığın arkaik döneklerden kalan hayvani içgüdüsel dürtülerden ve hala kadına çocuğa hayvana doğaya zarar veren öldüren düpedüz hayvan olan bir türün varlığı bilimsel olarak kanıtlanmış gibi.

Bütün bu anlatılara göre; İnsan sosyal bir hayvan mı? Birisine sen sosyal bir hayvansın veya Nietzsche (Niçe) cesaretiyle sen düpedüz bir hayvansın sözü incitici ve hakaret sebebi olabilir mi?“. Olabilir diye düşünüyorum. Dahası kavgaya da sebep olabilir. İnsanın kendini bildiği tarihten bu yana öğretileriyle eğrisiyle doğrusuyla insanı yönlendirmiş yol göstermiş din aydınlanmasında “eşref-i mahlukat/varlıkların en şereflisi”  insandır diye tanımlansa da, fıtratında “aşağının da en aşağısı” olma özelliği de kutsal kitapta vurgulanmıştır. Dinlerin ekseni olarak kabul gören Semavi dinler Adem ve Havadan türeyen insanın bir zamanlar hayvan olduğunu çağlar boyunca evrim geçirdiğine şiddetle karşı çıkar ve cennet “eşref-i mahlukatın" sonsuzluk aleminde sorunsuz yaşayacağı yerdir diye insanı tanrının lütfuna layık görmüştür.  Dine karşı özgür düşüncenin savunucuları, doğa filozoflarından aldıkları “İnsan sosyal bir hayvandır” savı üzerinde fikir yürütmeleri 19.yüzyılın son çeyreğinde Darwin insanların primatlarla ortak bir atası olduğu “evrimleşme teorisi” özgür düşünceye karşı direnen dinsel düşüncenin yıkılmaz zannedilen temellerini derinden sarstı. Ve sonuç olarak insan uzayda dahi yerleşecek yaşamalarını sürdürecek bir medeniyet kuracak kadar uygar bir üstün akıllı bir tür dahi olsalar bile şiddet ve suç işlemeye meyilli hayvani içgüdüsel dürtüleriyle yaşamaya devam edeceklerdir.

Gelecek, olası dünyada belki HUXLEY’IN CESUR YENİ DÜNYA: Distopik romanındaki kuluçka makinelerinde var olan bir türle çözüm bulunacak. Bakalım gözler “SİLİKON VADİSİNDE” olup bitenleri görebilecek miyiz?

 

Yayın Tarihi
21.09.2020
Bu makale 4974 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!