TÜRKOLOG

Milli Eğitimimizin Son 91 Yılı

        Her 24 Kasımlarda Öğretmenlerimizi milletçe bir hatırlarız da - Öğretmenlerinize yön ve şekil  veren eğitim sistemlerini sorgulamayız.

         Bu yazıda 1923 ve 2006 yılları arasındaki eğitim sistemleri analiz edilecektir.

        Memleketi ayakta tutan esas kurumların temeli Milli Eğitim üzerine kurulduğu için bu kuruluşlardaki çarpıklık toplumun bütün noktalarına olumsuz yönde intikal eder.Bu gün şikayet ettiğimiz bir çok bozukluklar,doğrudan doğruya değilse bile dolaylı şekilde Milli Eğitim sistemine bağlıdır.Öğle ise Türk toplumunu ayakta tutmak istiyorsak Milli Eğitim sistemindeki hataları düzeltmemiz lazımdır.
        Türk toplumu,son yarım asırda birbiri ardınca önemli safhalar geçirmiştir.Bu safhaların her biri milli hayatımızda da büyük ölçüde etkili olmuştur.İlk bakışta siyasi gibi görünen fakat neticeleri bakımından birer sosyal gelişme olan bu dönemeçlerin asıl etkileri en açık şekilde Milli Eğitime vuran akislerinde görülür.Onun için Cumhuriyet devri eğitim ve öğretim politikasını dönemlere göre ayırıp incelediğimiz zaman aşağıdaki tablo ortaya çıkar.
         1-1923-1938 DEVRESİ
         Cumhuriyetin ilanından Atatürk’ün ölümüne kadar süren bu 15 yıllık dönemde Türk Milli Eğitimi kaçınılması imkansız bazı hatalara rağmen eğitim tarihimizin en parlak çağıdır.Milli mücadele devrinin Türkçülük,İdealistlik,İstiklal aşkı ve memlekete bağlılık duygularının canlı bir şekilde devam ettiği bu yıllarda Milli Eğitimimizin ana gayesi ve Felsefesi o günkü dinamik ruhun geliştirilerek devam ettirilmesiydi.Her şeyin özünde Türk Milliyetçiliği,Türk İstiklalinin ebediliği fikri vardı.’’Ne Mutlu Türküm Diyene,Türk Öğün Çalış Güven.Bir Türk Cihana bedeldir’’ gibi milli gururu kamçılayan,kişilere güven duygusu veren Türk Olmanın Gururunu tattırmaya çalışan bu özdeyişler sloganlaşmıştı.
Ümmetçi anlayıştan,Milliyetçi ve gerçekci görüşe geçilmişti.Vaktiyle Süleyman Paşa,Ahmet Vefik Paşa,Rıza Nur,Ziya Gökalp,Mehmet Emin Yurdakul ve Ömer Seyfettin’lerin başlattığı dilde-tarihte-edebiyat,sanat ve kültürde Türklüğe dönüş hareketi Cumhuriyet Milli Eğitiminin asıl özünü teşkil eder.Buna vatanın bölünmezliği fikri ile batı medeniyetine ulaşma,batılaşma azmi ve gayreti de eklenirse 1923-1938 Milli Eğitiminin ana çerçevesi çizilmiş olur.Ayrıca Milli Eğitimdeki ciddiyet ve seviyede normalin üzerinde idi.
Bütün bunlar Cumhuriyet neslinin yarına ümitle bakan iyimser,azimli idealist ve kendine güvenen bireyler olarak yetişmesini sağladı.
       
            Bugün çeşitli mesleklerde rastladığımız birkaç memleket sever ve kaliteli insan o devrin yadigarıdır.Ancak o devir Milli Eğitim politikasının da kaçınılması imkansız bazı zaafları vardı.Okullarda miladi 7. asırdan önceki Türk Tarihi masal ve efsaneleri ile en iyi şekilde okutulduğu halde muhteşem imparatorluk kuran Osmanlıların şan,şeref ve başarılarına hiç önem verilmemiş hatta bu devredeki hatalar mubalalı bir şekilde okullarda okutulmuştur.Bu yüzden yetişen nesil kendi milli kıymetlerinden kopmuşlar ve dayanacak başka kıymetler aramışlardır.Bu durum nesillerin milli gurur ve imanını zedelemiştir.Bu devrede bizim ilim-sanat-musiki sahalarında dünyaca ünlü kişiler yetiştirdiğimiz o nesle öğretilmemiştir.Bu durum çocuklarımızın aşırı batı hayranlığına kapılmalarına sebep olmuştur.Bu devir Milli Eğitiminin bir özelliği de ‘Laik’ görüş esasına bağlı olmasıdır.
Aslında bir eğitimin laik olması kusur değildir.Yani eğitime,ne din açısından yön verilmeli
Ne de din kurumuna cephe alınmalıydı.Laiklik dine karşı olmak değil din dışı demektir.
Bazı tutum ve davranışları birbirine karıştırmamak demektir.Bizde laiklik prensibi yanlış
anlaşıldığı içindir ki,yetişen yeni nesil ile halkın arasının açılmasına sebep olacak kadar bu-
anlayış işi sürtüşmeye vardırdı.Böylece yurdumuzda birbirine yan bakan birbirine güvenmeyen saygı duymayan iki ayrı zümre meydana getirdi.Bizde batıdaki örneklere benzeyen laiklik anlayışı uygulansaydı yetişen nesiller ne din yobazı nede din düşmanı
olurlardı.Çağdaş medeniyetin gereklerinden biri de fikirlerin tartışılmasıdır.Orta çağın iskolastik düşüncesinden kurtulmak istiyorsak buna mecburuz.Tartışma imkanı
verilmeden tepeden inme fikirlerle yetişen nesil robotlaşır.
    
          2-1938-1950 DEVRESİ

          Bu dönemde Atatürk zamanındaki Türk Milliyetçiliği ruhu tamamen söndürüldü.
Türk insanına moral ve haysiyet vermek için Atatürk zamanında Türk tarihinin  derinliklerine destani devirlere dalınmıştı.Etiler ve Sümerlerin de Türk olduğunun ispatı
İçin talimatlar verilmiş,Türklerin dünyanın en eski milletleri olduğu,dolayısı ile bütün dillerin kökeninde Türkçe olduğu iddiası ile ‘Güneş dil teorisi’ ortaya atılmıştı.Bu devrede ise kaynak olarak batıya yönenilmiştir.Avrupalıların Rönesans devrinde yaptıkları gibi eski Yunan ve Latin kültürü ile materyalist dünya görüşünü zihinlere yerleştiren bir tercüme faaliyetine girişilmiştir.Şair düşünür Atilla İlhan’da tercüme faaliyetlerini tenkit etmiştir.
Çünkü Yunan ve batı hayranlığı bu eserlerle aşılanmıştır.
Batı kültürü,görüşte,yaşayışta,zevkte zorla devlet eliyle nesillere aşılanmaya çalışılmıştır.Bu devrede milliyetçilik yerine hümanizm,maneviyatçılık yerine
maddeci nihilist görüşler hakim olmuştur.Böylece Milli Eğitimimizin temeline iki dinamit konulmuştur. a-Hümanizm b-Materyalizm.1960 yıllarından sonra memleketimizi bunalımlara sürükleyen sosyal olayların temelinde o zaman atılan bu tohumların etkisi vardır.Hümanizma ve mataryalist anlayış entelektüel bir aydın tipi oluşun diye hedeflendi.
Fakat biz hep uçlarda gezeriz Tek yanlı bakar düşman ararız.Öyle oldu.Halk küçümsendi.
horlandı.Halkla bütünleşilemedi Ziya Gökalp’i o devir aydınları anlayabilseydi aydın halkla bütün olurdu.Bugünkü sıkıntılar başımıza gelmezdi.Şeriat Şeyhleri ortalarda dolaşmazdı.Ne diyordu Gökalp: ‘‘Halka gidelim ondan irfan alalım.Biz de ona aydın olarak ilim götürelim’’. Atatürkte YOL GÖSTERİCİ İLİMDİR’’ demiyormuydu? O devrin aydını halka tepeden baktı.Halkı küçümsedi.Sonuç 1950 yılındaki sosyal gelişmeyi sağladı.Demokrat Parti iktidar oldu.Yalnız bu devrede yetişen aydın tipi seviye,sorumluluk bilinci ve kalite bakımından normalin üstünde idi.Yetişen nesiller sahip oldukları diplomaların hakkını veriyorlardı.

           3-1950-1960 DEVRESİ

           Bu devir demokrasinin kurumları ile işlemeye başladığı bir devirdir.İktisadi ve sosyal sahalarda gözle görülür iyileşmeler olmuştur.Ancak üzülerek belirtelim ki,bu on yıllık dönemde Türk Milli Eğitimi kalite yönünden,gerekse Milli Kültür bakımından çok feci düşüşler göstermiştir.1923 den beri sürüp gelen hataları aynen muhafaza etmiş hem de o eksiklere bir sürü yenilerini eklemiştir.Bu devirde tarih düşmanlığı, Milli Kültür aleyhtarlığı hümanist-materyalist dünya görüşü.İlmi düşünceye aykırı öğretim usulleri devam ederken,bir de ciddiyetsizlik,laubalilik,seviye ve kalite düşkünlüğü ortaya çıkmıştır.Öğretmene okula ve bilgiye saygı bu devrede kökünden sarsıldı.Müfredat programları keyfi olarak alt üst edildi.Türk Milli Eğitimi iyice curcunaya döndü.Her derecedeki okul diploma dağıtmak dışında kuruluş gayesine uygun fonksiyonunu yerine getirmedi.Uygulanan partizan politika ileride öğretmenlerin devlete karşı cephe almalarına sebep oldu.Köy Enstitülerinden yetişen köy çocukları köylerini romanlaştırdılar.Fakir Baykurt ,Mahmut Makal,Tayip Arışahin vs. gibi yazarlar Marksist açıdan köy insanını ve yaşantısını değerlendirip iktidara cephe aldılar.İktidarı alay konusu yaptılar.Cevat Şakir Başkurt’un ‘‘Buzlar Çözülmeden’’piyesi  bu devrede meşhur oldu.Hala güncelliğini koruyor.   


4-1960-1969 DEVRESİ

               1960 İhtilali ile Türkiye yeni bir döneme girmiştir.İhtilalden sonra kısa bir aralık neticesinde yeni anayasa ile çok partili hayata dönülmüştür.Demokrasinin gerektirdiği kurumlar kurulmuştur.Tartışılmayan memleket meseleleri bu devrede kalmamıştır.Hatda en tehlikeli ideolojiler en yakıcı fikirler bile müdafa edilebilir olmuştur.
Türk toplumu anarşiye yaklaşan bu hürriyet ortamından az çok karlı çıktı.Çünkü tartışılmayan hiçbir fikir kalmadı.Halkın o güne kadar söyleyemediği dert ve şikayetleri dinleyip çareler araştırılabiliyordu.Halk bayramlarda ve seçim meydanlarında atılan boş nutuklarla avutulamıyordu artık.Millet gerçek manada hem ihtisadi hem de ilim ve milli kültür bakımlarından gelişmek istiyordu.Ne yazık ki böyle hürriyet ortamından zararlı çıkan yine Türk Milli Eğitimi oldu.Yıllarca sürüp gelen hatalara eksikliklere bir yenisi daha eklendi.Milli Eğitime tepeden tırnağa ideoloji ve siyaset girdi.Yani eski kusurlar giderilemediği gibi Milli Eğitim bu defa en öldürücü mikrobu almıştı.Günlük sokak siyaseti milli eğitime bulaşmıştı.Kısa zamanda ideoloji ve siyaset öğretmen ve öğrencileri tesiri altına almıştı.Öğretmenle öğrenci sokaklara dökülmüştü.Eskinin ağır başlı,ilim ve terbiye telkin eden öğretmenleri yoktu artık…
           
               1969-1971 DEVRESİ
                 
               Eğitim sistemine bulaşan politik düşüncelerin devleti tahribe yöneldiği bir devirdir. Öğretmenin görevi gazeteci ve politikacınınkinden farklıdır.Gazeteciler para kazanmak ve bağlı bulundukları partiyi ve ideolojiyi desteklemek zorundadırlar.Öğretmen bu nevi ihtiras ve bağlardan uzak olmalıdır.Öğretmen çocuk ve gençlerin kabiliyet ve zekasını geliştirmeyi gaye edinen insandır.Öğretmen yaşı bilgisi ve mevkisi ile öğrencilerinden üstün durumdadır.Öğretmenin belirli bir ideolojiyi otoritesine dayanarak telkine kalkışması bir tür diktatörlüktür.İşte bu devrede bu türlü diktatörlerin çoğaldığı ve etkili olduğu devirdir.Bu devirde yabancı diktatörleri putlaştıran şahıslara tapan bir nesil yurt çapında devleti yıkmaya yönelik gayretlerle dikkati çekmeye başlamıstır.16 Haziran 1970 de İstanbulda meydana gelen kızıl ihtilal provasının teşvikçiliğini yapan bir öğretmen kuruluşunun başında bulunan zat artık açıkça şu şekilde konuşabiliyordu.
             ‘‘Hepimiz bir örgüt halinde toplanabildiğimiz gün hükümetin ve hempalarının karşısına dimdik çıkabileceğiz.Onların idam hükmünü biz vereceğiz.Bu savaş bizim ikinci kurtuluş savaşımız olacaktı.’’Halbuki öğretmenin savaşı cehalet ve miskinlikle olmalıdır.Amaç aşılmıştır.
               Boluda bir trafik kazasında ölen Rus ateşesinin cebinde yukarıdaki konuşmayı yapan kişinin kartvizitinin çıkmış olması manidardır.
               Görüldüğü üzere mevcut eğitim düzeni 1971 li yıllarda devlete başka devletlerin çıkarları doğrultusunda kafa tutabilen öğretmen kadrosuna sahiptir.Bu kadronun yetiştirdiği nesil o yıllarda büyük şehirlerde üniversite ve sokaklara hakim olmuştur.ilk banka soygunları ve Türk ordusuna fiili saldırı bu devrede görülmüştür.‘‘Rus askerine selam dur.Türk ordusunu arkadan vur’’ diye sloganlar atılabiliyordu.Ok yaydan çıktı 12 Mart muhtırası geldi.12 Mart muhtırası ile fiili anarşi önlenmiş,
fakat eğitim düzenindeki çarpıklık daha da bozularak devam etmiştir.

             1971-1981 DEVRESİ

             Yunus Emre :
             Bir sinek bir kartalı vurdu yere
             Yalan değil bu gerçek,
             Bende gördüm tozunu.                                       

              Yunusun bu beyiti ikinci dünya savaşına son veren Einstein’i hatırlatır.Bir Alman yahudisi olan bu bilgin Hitlerin zulmünden kaçarak Amerikaya sığınır Roosevelt’e atom enerjisine dayanan bir bomba yapabileceğini söyler ve yolunu gösterir.Neticede mütevazi bir Alman yahudisinin kafasından çıkan fikir,korkunç bir cehennem alevi  olarak Japonların tepesine düşmüştür.Burada ‘‘Sinek kartalları yere vurmuş ve bütün dünyada tozunu görmüştür.’’
Fikirler ve fikir adamları dünyaya yön verir.Öğretmenler fikir işçileridir.Onlar mütevazi insanlardır.Fakat onlar okulda her gün,zeka denilen O her şeyi değiştiren manevi cevheri işlerler.Bir gün kafalarda onların ektikleri tohum yeşerir.Gizli gizli büyür.Zamanla orman haline gelir.
              Türkiyemizde Milli bünyemize uygun tohum ekici yetiştiremediğimiz için bu devrede eğitim sistemine tamamen yıkıcı zihniyetler hakim oldu.Ekilen yıkıcı tohumlar düşman güçlerin lehine gelişti.Eğitim ve öğretimde kaliteye hiç önem verilmedi.Öğretmen; toplum ve sınıftaki otoritesini kaybetti.İdeoloji uğruna her şey mübah oldu.Alın teri neticesinde senelerce gayret edilerek sahip olunan diplomalar 90 günde verildi.Eğitimin Milli diyecek hiçbir yeri kalmadı.Birleştirici,kaynaştırıcı duyguların yerini kin ve kan aldı.
Öğretmen,öğrenci birbirini boğazlar oldu.Eğitimde ciddi ve kalıcı tedbirler almak imkansızdı artık.Ok yaydan çıktı.Ok Türk Devletinin kalbine yönelikti.
               Bu devredeki siyasi istikrarsızlık 12 Mart Nihat Erim hükümetini getirdi.Nihat Erim’e bir batılı gazeteci soruyor. ‘‘Türkiye batılılaşma yönünde bir mesafe aldı mı?’’
             ‘‘Almaz olur mu.Zeytinburnunda gecekondu semtlerinde bile deri ceketli kot pantolonlu gençler görüyoruz.Bu batılılaşmanın belirtisi değil de nedir?’’
              Başbakan batılılaşmayı böyle anlıyor.Deri ceket kot pantolon giydinmi batılısın! şimdide özgürce türban ve çarşafı giyersen batılısın şimdiki yöneticilerde herhalde batılılaşmayı böyle anlıyorlardır.Batılılaşma ilimde-fende ileri gitmektir.İlim ve fen yönünde ilerleme yok.Ne hallerdeyiz? Yazık insanımıza! 1974-1980  yılları arasında siyasi istikrarsızlık vardır.Kurulan hükümetleri şöyle sıralayabiliriz.
             
             1974 -  Ecevit – Erbakan koalisyonu
             1976 – 1.Milliyetçi cephe hükümeti
             1977 – Ecevit azınlık hükümeti
             1979 -  2.Milliyetçi cephe hükümeti
             1980 -  Kenan Evren generalin ihtilali

              5-1981 – 2006 DEVRESİ

              1971-1981 arasındaki nesil aşırı ideolojik bir nesildi.1976 1. Milliyetçi cephe hükümeti zamanında ülkücü kadrolar öğretmen okulları genel müdürü Ayvaz Gökdemir
tarafından öğretmen yetiştiren kurumlara atandı.Yeni yetişen ve gelişen bu kadrolar fazla derinliği olmayan slogan milliyetçisi kişilerdi.Çoğunlukla Eğitim Enstitüsünden mezun olan ülkücü öğretmenler öğretmen okullarına atanıyor,kadrolaşıyorlardı.Bu atamalar Belli yasalar içinde oluyordu.Fakat öğretmen okullarında durum gerginleşmişti.O zaman Türkiyede 89 öğretmen okulu vardı.Milli Eğitim Bakanı Mustafa Üstündağ öğretmen okullarını öğretmen lisesine çevirince, devletle, ‘‘Öğretmen Olacağım’’ diye sözleşme yapan çocukların öğretmen olma hakkı ellerinden alındı.Olaya haksızlığa uğruyanlar tepki verdi.
Tepki verenler solu temsiletti.Tepki vermiyenler sağı.Okullarda bir ikilik yaratıldı.Tam bu zamanda Erbakan-Ecevit hükümeti yıkılıp Milliyetçi cephe hükümeti kuruldu.Milliyetçi cephe hükümetinin öğretmen okullarına atadığı kadrolar okullarda sağ-sol çatışması ile karşılaştılar.Bu çatışmalar yurt çapında derinleşti.Onbir millet vekili Adalet Partisinden bakanlık sözü ile ayrılınca Ecevit azınlık hükümeti kuruldu.Bu hükümet yangına körükle gitti.Hızlı eğitim diye bir şey çıkardı.Lise mezunlarını üç ayda öğretmen yapan bir kararname hazırlayıp işleme koydu.Kabağın dört ayda kabak olduğu dünyada üç ayda öğretmenler yetiştirilip okullara gönderildi.Onlara Türk çocukları emanet edildi.Türkiye ideolojik olarak ikiye bölündü.Ülkücü gençlerle solcu gençler birbirleriyle çatışıyor.Her gün
4-5 kişi ölüyordu.Nurcu dinci kesim olaylara karışmıyor,geleceğine hazırlık yapıyordu.
Solcu ölürse ülkücü seviniyor.Ülkücü ölürse solcu seviniyordu.Böyle bir ortamda yapılan ara seçimi Ecevit kaybedince istifa etti.İkinci milliyetçi cephe hükümeti kuruldu.Milli eğitim bu devrede de darbe yemişti.Tüm eğitim enstitüleri ve öğretmen okullarında askeri karakollar kurulmuştu.Herkes ideoloji peşindeydi.Ok yaydan çıkmıştı.Milliyetçi cephenin kurduğu hükümetde başarılı olamamıştı.
              Kenan Paşa’nın düdüğü duyulmuştu.Tankların sesi Kenan Paşa’nın düdüğü…
İktidarın iktidarsızlığına ordu el koymuştu.Birden sakinlik,sessizlik,tanklara boyun büküş..Anarşi bitmişti.Öğretmen kitlesi ortadan ikiye bölünmüştü.TÖB-DERLİ öğretmenler solcu-ülkücü öğretmenler Ülkü-Bir mensubu öğretmenler milliyetçi idi.
Gruplar birbirini düşman biliyordu.Vuruşuyorlardı.
              İhtilalin Milli Eğitim bakanı Hasan Sağlam Paşa 24 Kasım gününü ‘‘ÖĞRETMENLER GÜNÜ’’ kabul edip,öğretmenleri Öğretmen Evi binalarının çatısı altında birleştirdi.Aynı çatı altına giren öğretmenler zamanla birbirlerine alıştılar.Eğitim kurumlarında Atatürk ilke ve inkilaplarına önem verildi.Kenan Paşa ‘‘Ben bir Hoca çocuğuyum’’ diyerek anarşinin sebebinin yetersiz dini eğitim olduğu inancıyla Anayasaya ortaöğretimde din dersini mecburi koydurdu.
              İhtilal sonrası Özallı yıllar geldi.1970 lerde Takunyalı Kardeşler diye adlandırılan Kardeşler ve zihniyeti iktidar oldu.Liberal bir çizgi izlendi.Memur kıyımı yapılmadı.
Dört eğilime saygı duyuldu.İçten içe dini kadrolaşmalara imkan verildi.Tarikatlar güçlendi.
Cumhuriyetin temel ilkeleri zedelenmeye başladı.Cumhuriyetin dinamik güçlerinin sesi de kesilmişti.Bu devrin öğretmenide üç ayda öğretmen olanlardı.Bunlar sınıflarda ders veriyorlardı.Bildikleri marşları ezberlettiriyorlardı,öğrencilere.
             Okullarda sunni tarikatlar yuvalanıyordu.Ruslar Azerbaycanın başkenti Bakü’de 1990’ da katliam yapınca Türkiyeden yardım istenince Özal Azeriler Alevi diye yardımı reddetmişti.
Bu devirde eğitim ve öğretmen kalitesi sıfırlanmıştı.Milli Eğitim Bakanı Avni Akyol sistemi değiştirdi kredili sistemi getirdi.Birey amaçlı eğitimi amaçlayan bu sistemi geleneksel anlayışta öğrenciyi asker gibi gören öğretmen algılıyamadı.Öğretmenin not silahı elinden alınacağı için sisteme tepki verdi.Sistem kaldırıldı.Eğitim sistemi tamamen curcunalar arenasına  döndü.İçden içe talim terbiye kararlarıyla felsefe ve düşünme dersleri milli eğitim sisteminden çıkarılıp,medrese eğitimini andıran bir yapıya zaman içinde ulaşıldı.Bu eğitim sistemi ve anlayışı yıllar sonra iktidarını yarattı.Cumhuriyet karşıtı nesiller yetişti.
              Atatürk’ün Ruhuna Fatiha.Atatürkçülük ruhu devamlı dinamik beyinlerde var ve canlı köhne beyinler o ruhdan ürperir.O ruh Türk milletine can verecek eğitimi batı standartlarına ulaştıracaktır.Bunu ümit edelim.
 

                Bugünlerde toplanan Milli Eğitim şurasında alınan kararlarla geleceğimize umutla bakabilmemiz mümkün olmasada Atatürk’ün dinamik ruhundan ilham alıp geleceğimize ilim ve fennin aydınlığı ile aydınlatmak zorundayız.
                          
Artık yunusun;
              Dostdur bizi okuyan
              Okuyupta şakıyan
              Şimdi üçbuçuk okuyan
              Derin danışman olur.Dörtlüğünde belirttiği ‘‘üçbuçuk okuyan’’ danışmanlara devletimizin ve milletimizin tahammülü yoktur.Türk milleti çağlar üzerinden sıçrayarak  ‘‘Muasır milletler’’ seviyesine ulaşmak zorundadır.21.yüzyılda Türk varlığının yer yüzünde
bağımsız olarak yaşaması buna bağlıdır.Bu başarıyı vefakar mütevazi,idealist Türk Öğretmeni başaracaktır.
              
               NE MUTLU ONA…    

 

Yayın Tarihi
22.11.2014
Bu makale 4350 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
güzel inceleme yazısı, ilgimi çeken, kutuplaşma nerdeyse cumhuriyetin ilk yıllarına kadar dayanıyor, hep kutuplaşmışız..

mehmet kanoğlu 23.02.2024

Güzel bir analiz. Yaşadıklarımız tekrar gözümde canlandı.Öğrencilik ve meslek hayatımız çok zahmetli geçti. Türk kültürünü başta dil ve tarih açısından iyi veremedik. Milli Eğitim ile kim uğraştı ise daha beter etti.Eğitimin kalitesi çok düştü. Düzeltmek tabi ki mümkün ama çok zaman alıcı şeyler.Topluma yansıması gerekir.

Semra Henden 24.11.2014

ani içimizden konuşuruz ya tepkilerimiz dışa vurup korkmaktan. Bunun tam tersini yapmış Muharrem Yellice.. Bir güzel neşterini indirmiş.Cerahat akarsa kim bilir eğitimdeki yaralara merhem vuranlar çıkar.Kalemine sağlık değerli hocam.

ŞAHİN AKÇAP 23.11.2014

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!