Bir elinde cımbız, Bir elinde ayna…

Nereden  aklıma  geldiyse , şair  Orhan Veli Kanık’ın cımbızlı şiiri.  Bana bir yerlerden seslenmiş olmalı. Ne atom bombası / Ne Londra konferansı /   Bir elinde cımbız / Bir elinde ayna /  Umurunda  mı  dünya  ?   Şöyle dünyayı yok sayarak yaşayanları kıskanıyorum galiba. Millet birbirini mi boğazlıyormuş,  boş  ver . Açlıktan  insanlar   mı kırılıyormuş  aldırma. Gün bu  gün , yarından  sonrası tufansa  kime ne ?  Parçalanmış bir imparatorluktan , yeniden  bir  millet  yaratmak için canlarını feda etmişlermiş  boş  ver . Etmeselermiş.

Tüm  bu  düşünceler , uçakla  İzmir’in  dağlarının üstünden  uçarken aklıma  geldi. O marş eşliğinde. ( İzmir’in  dağlarında çiçekler açar.Altın  gümüş ordu  ışıklar saçar.Bozulmuş düşmanlar  yel gibi kaçar.Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa.Adın yazılacak mücevher taşa.)

Atatürk’ün kalpaklılarından dedem Mustafa  bey de doludizgin şehitlik mertebesine doğru koşturuyordu yalın kılıç. İnsan beyni çok ilginç dostlar, Ne zaman ne   tür  sürprizlerle sizi   titreteceği belli olmuyor. Uzun zamandır İzmir’i görmemiştim. Hoş şimdi de ancak havadan görebildim. Yolum Yeni  Foça’ya  uzanıyordu.  Hani   adını  şu  kenti çevreleyen adalarda yaşayan  foklardan almış. Phokala . İ. Ö. 11. Yüzyılda    Aiollar  tarafından kurulmuş  olan şirin belde. Yıllardır Akdeniz’le o kadar bütünleşmişim  ki  Ege bana göl gibi göründü. Ne var ki  martılar Egeyi   seviyor. O kıyılarda şölenleri vardı sanırım.  Vatanımızın her köşesi bir başka   özel   ve  güzel. Doğrusunu söylemek gerekirse ben dost görmeye gittim. Gördüm   ve döndüm. Acaba  fokları da görebilir miyim diye kurduğum düş boşa çıktı .Fok mok kalmamış.Her yer  yerli yabancı insan kaynıyor. Sevgili arkadaşımın bahçesindeki ağaçlar, rüzgar ,  komşu  bahçeden atlayıp geliveren yavru kedi  beni mutlu etti. Minnacık pisoşun adını Mutlu koydum. Sev beni diye kolumun altına sokuldukça , dünyanın en harikulade  mırmır bestelerini icra ediyordu. “ Koltuğunun altına sıkıştırıp seninle  göndereceğim ,  benim başıma dert edeceksin  “ diye  epey söylendi  Leyla hanımcığım. Arkamdan ,  benim  koyduğum adı beğenmemiş.Kediciğe yeni isim arıyormuş . Arasın bakalım . Komşusunun bahçesinden  bana  gülümseyerek  yüreğimde yıllar öncesi anıların huzur dolu sayfalarını aralayan kocaman top çamı hiç unutmayacağım. Taş evin duvarlarının arasından çıkan ski yarım  araba  tekerini  de. Bana göre o  İ.Ö . yıllarda  oralarda  yaşayan  insanların savaş arabalarından  geriye kalan  bir parçaydı. İki yıl kadar da Yunanlılara yuva olmuş .11  Eylül 1923 de Atatürk’ün İzmir’e gelmesiyle ,taslarını taraklarını toplayıp kaçmışlar.11 Eylül Yeni Foça’nın kurtuluş günü olarak kutlanıyormuş. Beni bir şeyler dürter. Gittiğim, gördüğüm yerlerin tarihçelerini merak ederim. Sizlerle de paylaşmak istedim sevgili okurlarım.

Nereye gidersek gidelim ülkenin gündeminden de ayrışmak olası değil. Türkiye’mizin yeni bir Cumhurbaşkanı ve Başbakanı seçildi. Bunlar doğal  ve  demokratik  değişimler. Ne var ki bir şeyi anlayamadım. Sayın Cumhurbaşkanı  ulu önder Atatürk’ümüzün bir bağ evinden  restore  ettirerek  yaptırdığı  Çankaya  köşkünde  oturmayacağını  söylemiş .  Kim bilir  belki   küçük  gelmiştir .  Büyüklerin   hikmetinden    sual  olunmaz.  En  iyisi  cımbızlı  şiirlere  yönelmek…

Yayın Tarihi
03.09.2014
Bu makale 7348 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!