Yaşayan Bir Antalya Hazinesi : Kemal KABAKLI

Düşün, uzay çağında bir ayağımız,
       Ham çarık, kıl çorap olsa da biri
       Düşün, olasılık, atom fiziği
       Ve bizi biz eden amansız sevda,
                                           Ahmed ARİF

 

Kemal KABAKLI Kaş’ın Belenli Köyü’nden bir çarık ustası. Kendine sorarsanız Fethiye’den Serik’e kadar “her yerin ustası” çünkü yaptığı çarıklar yapıldığı yıllarda Fethiye’den Serik’e bütün insanlar tarafından bilinip giyilmiş. Kemal Amca 71 yaşında ve okuma yazması yok ama bülbüllerin bile gıpta edeceği öyle bir dilden konuşuyor ki hayran olmamak elde değil. İnanç, emek, sevgi ve sabır gibi erdemli harfleri olan bu dilin en iyi ustalarından biri hem de. Anadolu’da çok az kalan, neredeyse bitme aşamasında “Çarık Sanatı”nın son erbaplarından.

8 yaşında geçirdiği çocuk felcinden sonra bacaklarını kaybedince okula gidememiş. Babası da 1965’te O’nu Gömbe’de ayakkabıcı dükkânı olan (kendi deyimiyle) Kaşlı Memmed Usda’nın yanına çırak vermiş. O günden sonra yaradan bacak ve ayaklarının gücünü ellerine vermiş olacak ki deyimin tam anlamıyla dört elli olmuş, hayata dört elle sarılmış.

Orda ustası ve O’nun kalfası ile bir ay Gömbe’de, altı ay Kaş’ta karın tokluğuna çıraklık edip mesleği öğrendikten sonra tekrar Gömbe’ye gelip terfi ederek günde 1 lira yevmiye ile çalışmayı sürdürmüş. Günlerden bir gün köylünün biri pabuç diktirmek için bir parça şaplı gön getirmiş. Kendisinden bu gön ile bir çarık dikmesini istemişler. Pek güzel dikmiş olacak ki ustası bunun üzerine; “-Sende ekmek var” demiş. Bu ekmek öyle bereketliymiş ki böylece pişmeye başlayıp yıllarca mis gibi tütmüş.

Ancak gelin görün ki üç ayın sonunda ustası 1 liradan 90 lira eden yevmiyesini vermeyince zaten sevmediği ayakkabı tamirciliğini bırakıp önce kendi köyünde, sonra da Yeşilbarak Köyü’nde açtığı dükkânlarda tabaklanmış deriden tasarlayıp yaptığı ve hayatı boyunca bir kez bile ayağına giyemediği bu özgün çarıklarla tam 25 sene sürecek çetin bir yolculuğa çıkmış.

     Ustasından öğrenip kendi yeteneği ve gayreti ile geliştirdiği sanatla, yıllarca insanüstü bir azim ve çaba ile günde ortalama altı çift çarık dikmiş. Halk bu çarıkları öyle sevmiş ki köyün %80’i kırıp sarıp bugün bile pahalı sayılabilecek bu çarıkları almış. Çünkü birçok sağlık sorununa yol açan lastik pabuçlarda hamlayıp börten, yara, sızı bulan ayakları, ayağı yakmayan, terletmeyen ve koku yapmayan bu doğal deriden çarıklar içinde nefes alıp, rahat etmiş.

Genç Kemal Usta ilk işine babasının İzmir’den getirdiği “şaplı”, “tabaklanmış” ya da “beyaz gön” denen yumuşak ve kılsız derileri bir kış günü işleyerek başlamış. İlk aldıkları 300 kilo deri kilosu 8 liradan 250 liraymış, sonra bu kilo fiyatı üçer beşer artıp gitmiş, bugün 35 lira dolayında. Bir kilo deriden 2 çift çarık yapıp her birini 12 liraya satan Kemal Amca bir günde 35 çift çarık sattığını anımsıyor.

Çarık yapmak için; önce şaplı deriyi 10 dakika suya ıslayıp keser, deride açtığı deliklerden “sırım” dediği ve yine deriden yaptığı ipleri çuvaldız gibi sivrilttiği teneke bir parça yardımıyla geçirir, çıtlık ağacından kendi yaptığı kalıplara “vurup” sırayla 10 numara bakır çivilerle burnunu ve “kulak” dediği topuk tarafını yaparak dikermiş. Kalıba vurduktan sonra 3 saat kadar güneşte bekletir (ki bu işleme “atmaklamak” diyor) ondan sonra müşteriye verirmiş. Bunu kişilere ayağın ölçüsünü alarak değil, babasından öğrendiği numaralara göre uyarlarmış. Kemal Amca yalnız çarık yapmakla kalmaz, sattığı çarıklar eskidiğinde plastik parçalarla pençe yapıp, kopan sırımlarını yenileyerek tamir de edermiş.

İşin önemli bir ayrıntısı bu çarıkları kendi deyimiyle; “ileşber olan, orak biçen gadınlar” dışında sadece erkekler giyermiş. “Sadece erkeklere yönelik mi?” sorumuza; “Turislere yönelik” diye cevap veriyor. Daha sonra kastettiğinin o yıllarda Dalaman gibi turistik yerlerdeki otellerde yapılan Türk Geceleri’nde sahne alan halk dansları ekipleri tarafından kullanılması olduğunu anlıyoruz.

Çarığın bir kayıt şartı da yün çorapla ve sadece yazın giyilmesiymiş. Kemal Amca’nın özgün çarıklarında boncuk, ayna gibi süs ve aksesuarlar yok. Bu çarıkların kullanıldığı zamanlarda ayakkabı boyası olmadığı için yumuşatılıp daha çok dayanması için püse sürülürmüş.

Püse yapmak için çintilmiş (kıyılmış) çam çıraları bir tenekeye doldurulup ağzı yine teneke bir kapak ile kapatılır, çamur ile de sıvanırmış. Daha sonra dışında ve üstünde yakılan ateşin sıcaklığıyla çıranın özü eritilip akıtılırmış. Bu halde eriyip akan yağlara “püse” denir ve bu haliyle çarığa sürülürmüş.

Kemal Amca yazları sipariş üzerine, kışları stok için 300 taneden az olmamak üzere durmaksızın çarık yapmış. Böylece çalışma yaşamına koşut, günler günleri kovalamış, çalışmış, üretmiş, kazanmış. O günleri; “Çok para kazandım, saymadan gatardım, işim çoğudu” diye anlatıyor. Kazandıklarıyla önce tarla - tokat almış daha sonra evlenip ev-dünek yapmış, çor-çocuk yetiştirmiş.

Bekâr zamanlarında bir yandan çalışırken yaşamdan da kopmamış. Sabahları 50 -60 yaşlarındaki köylüler, akşama doğru da gençler gelirmiş yanına, düğün, dernek, eğlence olunca da O’nu sırtlarına alıp götürürlermiş. Bunların içinde kendisine çok emeği geçen, O’nu çok sırtında taşımış yakın arkadaşı, Yeşilbarak Köyü’nden “Tebbet” lakaplı Osman KISAOĞLU’nu bir başka minnetle anıyor.

25 yaşında iken evlenip 7 senedir çalıştığı Yeşilbarak Köyü’nden ayrılarak kendi köyündeki baba evinin altında açtığı dükkânda çalışmayı sürdüren Kemal Amca’nın evlenme serüveni de hayli ilginç. Bir gün merkeple Eğirdir’den doktordan gelen bir arkadaşına geçmiş olsun”a gittiği Çukurbağ Köyü’nde yaşlı ve kör bir adam kendisini evinde konuk etmek istemiş. Akşam olunca yaşlı adam karısına seslenip;

 “Yengee, ben acıkdım” diyecek olmuş. Bundan sonrasını Kemal Amca’dan dinleyelim;

 “Hay meçik yeyesi hay, dedi garı, hane sahibi. Yeyon yeyon, tuvaletleri pisleyon”. Bu benim çok ağırıma getdi. Çünkü ben de mazuruna (engelliyim ya) gari. “Ulan dedim, ben yarın evlenip bi evletim olmazsa bene de yakınlarım böle derse benim ağırıma getmemi?”

 

Bunun üzerine evlenip çoluk çocuk sahibi olmaya karar vermiş. Gelen evlilik tekliflerini değerlendirirken adayların içinde kendisi gibi engelli olanları onlara çoban olabilecek, onları da çekip çevirecek durumda olmadığı için elemiş. Bu düşüncesini; “Bunun için aklı başında bi gadın istedim. Aldığım gadın da akıllıydı” diye tanımlıyor. Sorup soruşturduğu, Avullu Köyü’nden iyi bir ailenin bu akıllı kızını düğün yerine Mevlütle gelin etmiş ve gerdanına o günlerde gelenek olduğu üzere Osmanlıdan büyük altınlardan bir kolye, koluna da iki bilezik takmış.

 

Güzel ve misafirperver eşi ile ikisi kız, ikisi oğlan dört çocukları olmuş, tam 20 yıl Kemal Amca’nın ana - babasının evinde, onlarla birlik yaşamışlar. O çarıkçılık yaparken eşi de ev işlerinin yanısıra tarla işlerini yapmış, kireç yakmış, dikiş dikmiş. O yörede yaygın bir inanış olan; “can yakan (av yapan), yaş kesen, taş yakan onmazmış” sözünü anımsattığımızda sadece işini yapan, boş inançlara prim vermeyen tavrıyla diğer öteki hurafelerde olduğu gibi kayıtsız kalıyor.

Kemal Amca 10 yıl önce ölen, kendisinin O’ndan ayakkabıcılığı, O’nun da kendisinden çarıkçılığı öğrendiğini söylediği ustasını da vefa ile yâd ediyor. Kendisi için çalışmaktan oturup yemek bile yiyemediği ustasının yaptığı haksızlıkla bugün; “bir lira yevmiye vermedi emme bir milyar olsa da halel olsun” sözleriyle, gözleri dolu dolu helalleşiyor. Onun ustası olarak yaşama dair kendisine neler öğütlediğini merak ediyorum:

“Bi sattığın malı bi daha satma” derdi, diyor. “Bu ne demek?” diyorum, “Yani beş lira fazla buldun mu başkasına satma derdi. Bu arkadaş geliyo, 10 lira veriyo. Sen geliyon 15 veriyon, satıldıkdan sonra” diyor. Başka, başka? diyorum.

Sonra “on liraya malettiğin çarığı onbeş liraya satabilirsin” derdi. Yalnız on liraya malettiğin malı yirmi liraya satamazsın derdi, yirmibir liraya satamazsın derdi. “Çünkü üstü haram olur derdi.”

Kemal Amca gerek eşini kaybettikten sonra üzüntüden gerekse hep karnına dayayarak yaptığı çarıkların olumsuz etkisinden geçirdiği mide kanamasından sonra 20 yıldır çarık yapmıyor.  Bu kadar benzersiz bir ustanın hiç çırağı da olmamış üstelik. Kimse O’ndan bu sanatı öğrenip para kazanmaya, kendi deyimiyle; “havas etmemiş”. Babasını sürekli gördüğü için olsa gerek sanatının sırlarını (babası kadar olmasa da) bilen tek kişi; büyük oğlu Cemil. O’da sürekli bu işle uğraşmıyor, sadece geçen yıl Denizli’den toplu bir sipariş gelince çarık yapmış. Üstelik yaptığı ve babasının paranın para zamanında 12 liradan sattığı çarıkları 150-200 liradan satmış.

Kemal Amca’nın yaşadıklarından ve ürettiklerinden hareketle gençlere ve aslında hepimize öğütleri var. Onlara kahvelere gidip oyun oynamamalarını, bağımlılık yapıcı maddelerle hem bedenlerine hem keselerine zarar vermemelerini, eğlenceyi kararında tutmalarını ama çalışmayı fazlaca önemseyip, aynı zamanda sabır ve kanaat etmelerini öğütlüyor.

Sağlam bir insanın yaptığından çok fazla şeyi başarmış bu eli öpülesi insan şükür ki bugün hayatta ama o sonsuzluğa göçünce eşsiz sanatı, hüneri, sırları da kendisi gibi, sahip çıkamadığımız her değer gibi yok olacak. Sanatı öksüz, şimdi iyi kötü varlık gösteren çarıkları sus pus olacak.

Demem o ki canlar;

Bu gidişle ülkemizde şimdiye kadar çok kez olageldiği gibi bundan sonra da, doğrular yanlışlanır, yanlışlar alkışlanırsa, hiçbir “değer”imiz kalmayacak. Elimizde kalan son hazineler de zaman ya da “zamane” tarafından elimizden alınmadan;

Bize göz verildi gözleyelim diye,

Kulak verildi dinleyelim diye,

El gövdede kaşınan yeri bilir,

Dert bizde, derman ellerimizdedir.

 

 

Antalya Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nce 2010 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığımıza ülkemizin de taraf olduğu Somut Olmayan Kültürel Miras Sözleşmesi kapsamında İlimizde “Yaşayan İnsan Hazinesi” olarak kabul edilmesi için önerdiğimiz Kemal Amca’ya güzel bir ömür diliyor, Anadolu’nun tüm duyarlı yürekleri adına ellerinden saygıyla öpüyorum.

Öznur TANAL

Yayın Tarihi
11.08.2010
Bu makale 19375 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
Sevgili öznur, çalışman çok güzel olmuş. Sen anlattın biz de dinledik gibi oldum. Senin sözlü anlatımın da çok güzeldir. Bilenler bilir. Eline diline sağlık.Güzel anlatıların olsun; güzel günlerin olsun.

Ali Tercan 19.08.2010

Öznur Bacı Bu yazı ve çalışmanla yine harikasın.Kültürümüzün kaybolmaya yüz tutmuş değerlerini kayıt altına alıp bizlere ulaşmadaki emeklerine teşekkür eder,çalışmalarının devamını dilerim.

mehmet şahin 17.08.2010

değerli hemşerim maşallah nasıl bulmuşsun kemal amcayı ücra köşede bulunan sanat değerini diline sağlık yolun açık olsun seninle tanışmak isterim güzel kardeşim hoşkal

aytekin tat 17.08.2010

Sevgili ablacığım, Değerli bir çalışma. Kültürlerimizin belgelenmesi ve haberdar edilmesi kutsal bir görev. Ne mutlu sana. iyiki varsın.

Kutlay Saylık 16.08.2010

Bir Öznur Tanal bir de Ayça Şen, beğenerek okuduğum iki değerli yazar. Seni de bol okunaklı gazetelerde görmek dileğimle, harika yazmışsın yine...

Firdevs Ş.Yıldırım 16.08.2010

Ne güzel bir belgesel, hem de cap canlı beynine bütünleştirici gücüne sağlık.

Hüseyin Özkan 13.08.2010

Sevgili Öznur; Yazıya Öz'ünü, Nur'unu katmışsın. Kutlarım. Bir gün ben de emekli olursam güzel yurdumu dolaşıp yazacağım inadına.... Sağlıcakla kal..

Mehmet Ali YILDIRIM 13.08.2010

Kaybolmakta olan /kaybolup gitmiş zanaatlarımızla ilgili yaptığın bu güzel çalışma için sana yürekten teşekkürler... Bu çarıklardan Etnografya Müzelerine de bir kaç çift vermekte fayda var. Selam ve sevgiyle kal...

Hüseyin Şahin 13.08.2010

Unutulmaya yüz tutmuş Geleneksel El Sanatlarımızın ve sanatçılarımızın gelecek kuşaklara aktarılmasındaki göstermiş olduğunuz, bu özel çalışmanızdan dolayı sizi kutluyorum.Ayrıca kurumumuz faaliyetlerine katkıda bulunduğunuz için de tebrik ve teşekkür ediyorum. Yeni çalışmalarınızda görüşmek dileğiyle kolaylıklar dilerim.12.8.10 A.Kerim ATILGAN Antalya İl Kültür ve Turizm Müdür Yardımcısı

kerim atılgan 12.08.2010

Sevgili arkadaşım Öznur yazın süper olmuş. Yurdumun güzel insanlarından birini daha sayende tanımış olduk. Altının değerini sarrafı bilirmiş yüreğine, kalemine sağlık.

Birsen ÇEÇEN 12.08.2010

Sevgili Öznür Hanım, ağzınıza,kaleminize sağlık.Bu kadar güzel anlatılırdı ancak Kemal Amcanın hikayesi. Yazınızı deri kokularını içime çekerek okudum. Devamını sabırsızlıkla beklediğim bir hikaye gibi bitirdim. Alın teriyle baba yadigarı zanaat ve sanatlarını devam ettirme gayretinde ki ustalara gösterdiğiniz ilgi,yazılarınız ve göülden desteğiniz için teşekkür ederim.

Kıvanç Kılıçcıoğlu 11.08.2010

Sevgili Canlar, hani tam arabanızı yıkarsınız da yağmur yağar ya, tam yazı yayınlandıktan sonra öğrendim Veysel Usta'nın ölümsüz dimağından süzülen aşağıdaki atışmayı, yazıya ek olarak kabul buyurun. Çarık söylüyor: Aman kardeş cok üşüdüm Sen köşede ben dışarda Senin ile kardeş idim Sen köşede ben dışarda Mes söylüyor: Elin, yüzün çamur bu ne Git ahırda kızınsene Laf istemem uzun çene Ben köşede sen dışarda Çarık söylüyor: Sen de deri, ben de deri Görüyon mu kör kaderi Sen tutmuşsun mevkileri Sen köşede ben dışarda Mes söylüyor: Neler gördüm tezgahlarda Hiç gezmedim uzaklarda Hakkım vardır bu haklara Ben köşede, sen dışarda Çarık söylüyor: Güzel güzel halı kilim Senin kılın benim kılım Tepeleyip etme zulüm Sen köşede ben dışarda Mes söylüyor: Ben kimseye etmem zulüm Ne çare ki böyle yolum Halı gene benim halım Ben köşede sen dışarda Çarık söylüyor: Sen gezersin halılarda Güzel güzel balolarda Ben gezerim çalılarda Sen köşede ben dışarda Mes söylüyor: Mes çarıktır, çarık mestir Yürürlerse aynı sestir Veysel söyler bir nefestir Gah içerde, gah Dışarda

Öznur TANAL 11.08.2010

Öznur Hanım, artık soyu tükenmiş olan mesleklerden birini akıcı bir uslüple aktarmışsınız. Bazı deyimler sözlüklere nakşedilecek türden olmuş. Kutluyorum. Benzerlerini bekliyorum. "Uyan Çarıklı Gardaş kuşluk zamanı geçti uyan çarıklı gardaş soyguncu seni seçti dayan çarıklı gardaş geçilmez çamur yoldan nasır eksilmez elden anlamaz ki halden doyan çarıklı gardaş bağrın yerde sürünür beden yara bürünür sana dostça görünür soyan çarıklı gardaş sen dava güdemezsin halin arz edemezsin ileri gidemezsin yayan çarıklı gardaş yoksulluğun azıktır su akmaz çark bozuktur hallerine yazıktır diyen çarıklı gardaş öpme kıyan elleri kesmeyesin dalları şalvarına şalları giyen çarıklı gardaş ozan efeyle yürü gazelce benzin sarı seni böylece geri koyan çarıklı gardaş Denizli Ozan Efe

Murat Şahin 11.08.2010

Deyerli arkadaşım öznur yöremin tek çarık ustası olan Kemal amcanın hayatını kendi dilinden bizlere aktardığın için ayrıca yok olmaya yüz tutmuş elsanatlarının acı gerçeğini yazınla dile getirdiğin için teşekkür edrim.

mustafa 11.08.2010

Öznur Can, Yüreğinden kopup gelenlerle dillendirmişin Kemal Amca'nın ibretlik hayat hikayesini. Öylesine az kaldı kı bu ustalardan. Kıymetleri bilinmez üstelik. Geleneklerimiz göreneklerimiz bir bir yok olup gitmekte. İyi ki sen gibi bunları kaleme alıp geleceğe bir küçük belge bırakma isteği olanlar var:Sağ olasın. Kemal Amca da sağolsun, yine çarık yapsın.

Rezzan Aydın 11.08.2010

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!