YARINA YOLCULUK

Yabancılaşıyoruz

Hem de giderek. Hem de büyük bir hızla. Freni patlamış kamyonun bayır aşağı gidişi gibi yabancılaşıyoruz.

 

Yabancılaşma kelimesinin açılımı iki farklı tanımla yapılabilir. Bunlardan ilki; kişinin içinde yaşadığı topluma, kültürel değerlere ve rol dağılımına karşı ilgisinin kaybolması, değer ve normları anlamsız görmesi, kendisini güçsüz ve yalnız hissetmesi durumu, ikinci tanım ise; insanin taşıdığı amaçlar ve benimsediği ilkelerle çelişir bir konum ve ilişkiler ağı içine düşmesidir. Diğer bir tanıma göre yabancılaşma;  bir toplumdaki mevcut kültürel değer ve sosyal amaçlar ile, o toplumda yasayan bireylerin söz konusu amaç, değer ve kurallara uygun olarak davranma ve yasama istekleri arasında belirgin bir farklılaşmanın ortaya çıkması sonucu, toplumsal ilişkileri düzenleyen kural ve değerlerin aşınmasının doğurduğu, karmasa ve kuralsızlık durumudur.

 

Yabancılaşma çoğu zaman olumsuz değişimin sonucu yaşanan duygudur. Modern dünyanın insanları, içlerinde değişmeyen hiçbir esas bırakmadıkları için, bu karmakarışık sürüklenişe bırakırlar kendilerini. Üstelik bu sürüklenişin farkına bile varmazlar, sadece sebebini bilemedikleri bir boğulmuşluk, bir kıstırılmışlık duygusundan da kurtulamazlar. Kendini modernize ile ifade eden günümüz insaninin bütün umutları, boşlukta kalmıştır. Modern dünya tam bir anlam boşluğu içindeler ve halklar insanlık değerlerinden uzak yaşıyorlar. Bu anlam boşluğu içine düsen insan, toplumuna, kültürüne yabancılaşmayı yasarken, gittikçe kendi kabuğuna çekilir. Bunun neticesi ise, insanin kendine yabancılaşmasıdır. Çünkü, diğerleriyle insani ilişkilerini koparan insan, kendi yalnızlığının, içinde bulunduğu fıtrat dışılığın ağırlığı altında ezilir.

 

Genel olarak baktığımızda yabancılaşmayı iki boyutta görebiliyoruz. Bunlardan ilki doğadan koparak, uzaklaşarak yaşanan yabancılaşma. Etrafımıza baktığımızda yaşam alanları içinde ve zaman olarak doğaya ait ne kadar yer veriyoruz. Bir saksı çiçekle sınırlı kalan doğal yaşam arayışları.

 

İkincisi kapitalist düzenin satın alama motifleri içinde gerçekleşen yabancılaşma. Selamlaşmadan uzak, asık suratlı, sadece para kaynağı olarak görülen bireylerin oluşturduğu tüketimin parçası olan insanın insandan ve insanca sıcaklıktan uzaklaşması. Diğer bir deyişle;  insan kendi doğasına yabancılaşır. Böylece insan kendine, kendi emeğine, ilişkilerine, dünyaya ve yaşama yabancılaşır. Kapitalist pazarın bir unsuru olarak işleyen çarklardan biri haline gelir. 

 

Sahip olma temeline dayalı bir hayata zorlanan bizler acımasız rekabetin içinde “adam” olmaktan uzaklaşıyoruz/uzaklaştırılıyoruz. Eskiden toplumda ileri gelen insanlar vardı. Bu insanların toplumda ileri gelmesinin en önemli sebebi parasının çok olması değil parayı nasıl kazandığı idi. Şimdilerde ise paran kadar adamsın. Dört çay bir tost için 17 TL hesap ödeyebiliyorsan hatta hesap getirilen deri dosyanın arasına bir yirmilik bırakıp çıkmışsan daha çok adamsın. Helal kazanma, dürüst olma, bildiklerini başkasına öğretme artık rekabette, toplumsal yaşamda avantaj yaratmaz ve para etmez oldu.

 

Tüm bu gelişmeler yabancılaşmanın yanında yozlaşmayı da beraberinde getirdi. Yalan söyleyen dokuz köyden kovulması gerekirken “Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar” ifadesi bu ülkede söylenen bir halk deyişine dönüştü ve insanlar “yalan söylemeye” yönlendirildiler. Söyledikleriyle yaptıkları arasında uyum olmayanın hoca(ister cami hocası, ister okulda öğretmen) yapılmaması gerekirken durumlarda durumu kotarabilmek için “Hocanın yaptıklarına değil dediklerine bakacaksın” sözünü biz yaşamımızın bir parçası haline getirdik. Yine aynı yaşam sarmalında “devletin malı deniz yemeyen domuz” ifadesini söyledik adam gibi adamların değerini düşürebilmek için.

 

İşin hülasası yabancılaştık, ahlaksızlaştık, kendi değerlerimizden uzaklaştık/uzaklaştırıldık. Şimdi yoldan çıkmış bir araç gibiyiz ya da artık yol bile yok. Belki de durum bu kadar vahim.

 

Çözüm ne mi? Bizi biz yapan değerlere sarılmak. Adam gibi adam olmak. Aldatmamak, yalan söylememek, ihanet etmemek. Daha abdestimiz bile bozulmadan başkasına küfretmemek. Daha çok gülümsemek, daha çok merhabalaşmak, daha çok kucaklaşmak. Ağzımız oruçlu iken trafikte yol vermedi diye kavga etmemek. Toplumsal ilkelere, örf adet ve geleneklere, bizi millet yapan, ulus yapan değerlere bağlı olmak. Özetle; çocukken her gün sabah içtiğimiz andın gereklerini yerine getirmek.

 

“Türküm, doğruyum, çalışkanım. İlkem; küçüklerimi korumak, büyükleri saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir. Ülküm; yükselmek ileri gitmektir. Ey büyük Atatürk; Açtığın yolda, gösterdiğin hedefte hiç durmadan yürüyeceğime ant içerim. Varlığım Türk varlığına armağan olsun. Ne mutlu Türküm Diyene”.

Yayın Tarihi
02.11.2010
Bu makale 18301 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
Ne dediniz efendim: "Ne mutlu Türküm Diyene!" Yoksa "Ne mutlu Türküyelim Diyene" mi dememiz lazim artik. Bir alman, bir yunan, bir polonyali dahi ilk once, hollandaliyim, almanim, yunanim diyor sonra avrupaliyim diyor. Ben hollanda'da yasiyorum, ve Hollandaliyim demekte hic bir sakinca gormuyorum. Cunku oyleyim. Hem Turkum, hem hollandaliyim. Turkum cunki damarimda, ecdadimin asil kani mevcut, Hollandaliyim; cunki bu devlette yasiyor, bu devletin cikarlarini gizetmek zorundayim. Hollandali "Ne mutu hiollandaliyim" dese, ben bundan neden rahatsiz olabilirim ki? Lutfen arkadaslar, sadece kendimiz icin degil, cevremiz, insanlik ve gelecek icinde dusunelim. Her zaman kendi cikarimiz dogru olan degildir. Laf icin degil, kalbimizden gelerek, hissederek soyleyelim: "Ne mutlu Turkum!"

Cebrail 01.06.2011

sevgili Faik arkadas eline beynine saglik ertekin,in ve benim gözlemimizi dile getirdigin icin sana tesekkür ediyorum. bizler disaridan birileri olarak objektik izlemimiz de bu bizi yanlis anlamayasiniz diye sizlere söylemeyi cekiniyoruz özür dileyerek sizlere yapici elestiri yapmak istiyorum NEDEN sizler de ALMANLAR gibi herkes kendi yiyip ictigini ödemiyor da birinin sirtina yükleniyor ? BENCE önce bunu ögrenelim derim Berlin den selam sevgiler

ISIL ÖZCAN 13.11.2010

Inanin söylenecek o kadar cok söz varki, kisaca bir Ata sözü ile yanit vereyim isterseniz,her kisin sonu bahardir.Makalenizi severek okudum.Yüreginize saglik.

ferihuyesah 07.11.2010

özüne yabancılaşan bir kişi,üvey olur herşeye...özünü bilen insan,o özü görür herşeyde...işte o zaman insan olur,insan yaşar...özünden çok sevemez birşeyleri,çünkü;bilir ki herşey Tek Öz'dendir...bakış açısı noktadan çokluğadır...herşey onun için özel ve güzeldir...bu bakışı yakalayanlara selam olsun...bu bakıştır esas çözüm...çözenlere selam olsun...

hülya erman güler 05.11.2010

Sevgili Faik bu şekilde yaşıyorum ve etrafım bomboş biliyormusun, samimi ve dürüst güvenilir olma vasfı sanki aptalca delimisin diyen öyle çok bakış var ki etrafımda. sevgiyle kal...

Mukadder Kavas 03.11.2010

Önce kendıne yabancılaşmak ıle baslıyor her sey. Kişi benliğini unutuyor, nereden geldığını unutuyor.. Peşin sıra da kültürel değerlerını unutuyor, kendıne ozgu seklını, dilini , dinini, gelenek ve göreneklerini, tarhini unutuyor.. Bunun önüne ıse sadece eğitim ile gecebiliriz sanırım.. Ama bu sartlarda nasıl???

aysun şimşek 02.11.2010

Kaleminize kuvvet, aklınııza bereket FAİK hocam... ŞAHİN AKÇAP

şahin akçap 02.11.2010

Bazı şeylerin değeri kaybedelince anlaşılıyor. Gerçekten daha çok gülebileceğimiz , kızgınlaşmadan, küfür etmeden sakince konuşarak sorunları çözebileceğimiz, kendi değerlerimizden uzaklaşmadan ama çokda içe dönük yaşamadan , yoldan çıkmadan hatta ara yollar bularak, doğruyu bularak, birbirimizi kırmadan yaşamayı becebilsek ne güzel olur.. Umutsuz değilim hala bu and okutuldukca okullarda.. Yazınızı cok beğendim.. yüreğinize sağlık :)

Müjdem Savaş 02.11.2010

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!