Van gelinleri (1)

Dediler ki:

“Memoş abi İstanbul’dan gelin getiriyor.”

O zamanlar İstanbul-Van arası bir ömür. İstanbul’dan gelin getirmek de sinemada siyah beyaz salon filmlerine aşina bizleri müthiş etkiledi. Başladı mı hayal gücümüzde İstanbullu gelinin nasıl olduğu. O çocukça düş dünyamız bir film makinesine dönüştü.

Rahmetli Ertan Sürmeli ağabeyimizin lakabıydı Memoş. Sevimliliğinden ve her kese yardıma koşmasından pek çok sevilirdi. İstanbul’da yüksek okula gittiğinde adeta bizim rol modelimiz olmuştu. Artık okula giderken onun gibi okul kazanıp büyük şehirlere gidebilme azmiyle dolup taşmıştık.

Ve Memoş abi dönüyordu, hem de yanında İstanbullu gelin getirerek.

Bir akşamüstü okul dönüşünde toprak damlı evlerimizin avlularında heyecanlı koşuşturma vardı.

“İstanbullu gelin gelmiş!”

Siyah önlüğümüzü, kolalı beyaz yakalıklarımızı daha çıkarmadan koşmuştuk Seriye ablanın evine. Küçük pencerelerine kuşlar gibi tüneyerek, itiş kakışla,  perdesi yarı açık pencereden içeriye bakarak İstanbullu gelini görmeye uğraşmıştık.

Seslerimizi, heyecanlarımızı fark eden rahmetli Seriye abla açıldığında gıcırdayan tahta kapılarını ardına dek açıp:

“İçeri gelin.”Diye buyur etmişti.

Durur muyuz, palas pandıras düşmüştük eşikten koca salonlarının orta yerine.

Duvarlara dizlen sandalyeler ve uzun makat(sedir) üzerinde oturan, cicili bicili gelin maviş gözleriyle etrafa gülümserken öğrendik ki İstanbullu gelinin adı Gülay.

O zamanlar İspanyol paçalı siyah pantolonlar moda. Üzerinde öyle bir pantolon vardı. Bizlere parlayan gözleriyle merhaba derken pek sevmiştik İstanbullu Van gelinini.

O tarihten sonra birçok ağabeyimiz evlendi. Sanki Memoş abi bir yol açmıştı Van’dan, Batı Anadolu’ya ve o yoldan yeni gelin ablalarımız gelmeye başlamıştı.  Balıkesir, Düzce, İzmir, İstanbul, Trabzon ve onlarca kentlerden, kasabalardan…

Gelinlerimiz çok sevdi Van’ı. Sevmezler mi o kaynana imajını da yıkıp geçtiler, sevdirdiler kendilerini. Arkalarından gelen misafir akrabaları da tanıyınca Van geleneklerini pek mutlu oldular.

Memoş abinin eşi dışında çoğu gelinlerimiz bir süre sonra ağabeylerimizi doğdukları memleketlerine alıp götürdü. Ama hiç kopmadılar mavi ve yeşilin yurdu memleketimizden.

Sadece ağabeylerimizin eşleri değildi gelin gelenlerimiz. Memlekete görev için gelen birçok memur ailenin kızı da gelinimiz oldu. Hatta öğretmen, hemşire olarak gelenler bir daha dönmediler memleketlerine, telleri duvaklarıyla has gelinlerimiz olup baş tacı edildiler.

Vanlı analar yabandan gelen gelinlerine daha Müşvik ve anlayışlı oldular:

“Tangodur, gariptir, iki gözümüzdür.”Dediler kaynana hançerlerini kında tuttular.

Vanlı gelinler zamanla geleneklerine de alıştılar. Murtuğa yapmayı, kelodoş pişirmeyi, erişte kesmeyi, dil üstüne kıtlama şeker koyup çay içmeyi bellediler. Belki kuşğananın tencere, demkeşin semaver üzerinde demlik tutan aparat olduğunu geç öğrenseler de sevdiler Van denizini, fırında Van balığını.

Bahar geldiğinde analıklarının önlerine bağladıkları önlüklerle çatlankuş, kazayağı, yemlik topladılar. Kekik, nane kuruttular, salça kaynatıp, pestil serdiler yaz sonlarında güneşin önüne.

Onlar kaynaşırken Van’la; Van’ın kızları da gelin olup gittiler diyar eylere. Giderlerken analarının mavi boncuklu leçeklerini de çeyizlerini de götürdüler.

Onlar erdiler muratlarına biz çıkalım kerevetlerine. Kalanlara uzun ömürler, gidenlere rahmet dileyelim.

Yayın Tarihi
11.03.2017
Bu makale 993 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!