ANKARA'DAN

Tiyatro Günü'nde 72. Koğuş'un İzmirlisi...

Bazı sözler vardır, yüzlerce yıldır ulu orta söylenir, birileri de yazıya dökünce onun sözü olur çıkar. "Bir kitap okudum hayatım değişti" ya da, "hayatım tiyatro gibi". Bütün bunlar yaşamı, sanatın içinde tanımlama, yaşama, yaşatmaya ve renk katma çabalarıdır.

Sanat, insanın gerçek yaşamı ile düşleri, hayalleri ve düşünceleri arasında kurmaya çalıştığı bir süreç, köprü ve sonuçtur.

Ressamın çizgileri, heykeltıraşın yonttuğu her taştaki şekiller, şairin dizelerinde ki dokunuşlar, roman ve öykülerin okuyucularının alıp başlarını bam başka yerlere götürüşleri. Hepsi yapan/sanatçının kendisi ile baş başa kalıp sergilediği ürünlerdir.

Sahne sanatlarından Tiyatro ise, başka bir sürecin ürünüdür.

Yazarın oyunu, sahne, kostümler, oyuncuların yetenekleri ve düşleri hepsi birer birer sahnedeki oyunu ile salondakinin bir iletişimidir.

Üstelik insanın renginin, yaşadığı yerin de bir önemi yoktur bunda. İnsan, her yerde insandır, o kadar.

İster buna doğa yasası deyin, ister kader deyin; ne derseniz deyin ama sebep ve sonuçlarına da insanın her zaman gücü yetmiyor.

İşte tiyatroda, belki de bunu gözler önüne sermek, düşündürmek, eğlendirmek gibi insancıl duyguların sergilendiği bir alandır.

Bütün kültürlerde ve doğada olduğuna göre, tiyatro evrensel bir sanat gösterisidir. Dilin, dinin, kültürün sunumda bir etkisi ve ayrıcalığı olabilir ama yine de her oyunda herkes kendisinden bir şeyler bulur.

Lise yılları. Bir gün Edebiyat Öğretmenim, dersten sonra bir kaç arkadaşım ile benim de öğretmenler odasına gelmemi istedi.

Genellikle öğretmenler odasına bir vukuat olunca giderdik ama bakalım bugün ne var diye gittik. Diğer Öğretmenlerden kalan bir köşede Edebiyat Öğretmenimiz Mahmut Akıncı 'yı dinliyoruz.

Sanki çağlar öncesi imiş gibi, o yıllar televizyonlar siyah beyaz ve her evde yok. Herkesin ayrı bir izleme saati var. Tiyatro ise, okulların tören merdivenlerine kurulan sahnelerde izleniyordu.

Öğretmenimiz bize bir kitap verdi ve herkese de orada ki kendi rollerimizi ezberlememizi istemişti. İlk günler bağrış, çığrışlar alıp başını gidiyordu ama sonra herkes rollerini ezberleyip, oyun oturmaya başlayınca, herkes rahatlamıştı.

Orhan Kemal adını öğretmenimizin bize önerdiği ve okuduğumuz kitaplardan tanıyordum. Neden ise ben bir şekilde bulduğum "Arkadaş Islıkları" kitabını öneri dışında okumuş ve çok sevmiştim. Şimdi de, "72'inci Koğuş" tiyatro oyunun da, az külhan kader kurbanı bir "İzmirli" rolünü oynayacaktım.

Annem-Babam ve tanıdıklarım; İlçe kaymakamı, diğer yöneticileri ve ilçe eşrafı herkes oradaydı ve bizi izlemeye gelmişlerdi.

Sinema salonun arkasında loş boşluklarda, giyindik. Benim rolüm gereği sakallı ve bıyıklı olmam gerekti. Odun kömürü ile boyandık, ninemin çeyiz sandığından çıkarttığım işlemeli hiç giyilmemiş göyneği üstüme, altıma da bir yakınımızdan aldığım şalvarı giyip, rolde ki İZMİRLİ olmuştum.

Oyun ufak tefek hatalar ile yine de çok güzel olmuş öğretmenimizin eşi olan Kaymakam da hepimizi kutlayıp, yanaklarımızdan öpmüştü.

Bir "Dünya Tiyatrolar Günü"nde, yaşadığım anımı paylaşmak istedim. Şimdi pazarda, maydanoz bile beş lira, döküntü meyveleri bile insanlar sayı ile almaya başlamışlar desem kimin umurunda olur bilemem de, yaşam kesitinde ki olan oyunlar pek eğlenceli değil gibi.

O yüzden, herkesin bir oyunu ve de bir izlediği tiyatrosu var. Sahnelerde bilet bulabilenlere bugün oyunlar ücretsiz. Gerçi ulu orta "orta oyununa" o kadar para veren varken, kim neyi izler bakalım.

Yine de herkese, iyi seyirler dileyeyim. Tiyatronun yazar, oyunca, teknik ekip ve işletmecileri dahil her kesiminin GÜNÜNÜ KUTLAYAYIM.

Yayın Tarihi
27.03.2022
Bu makale 775 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

ÇOK OKUNAN

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!