Terazinin kefeleri deyince çocukken mahalleye gelen “çerçiler” aklıma gelir. Bir de bohçacılar var ama, ben onlarla çok ilgili değildim. Benim ilgi alanımda çerçiler vardı.
Çerçi; gezgin satıcı demek. Çoğunlukla oyuncak, kuruyemiş, küçük eşyaları ayrı ayrı satarlardı. Çoğu eşek üzerindeki heybelere doldurduğu eşyaları, pek azıda üç tekerlekli el arabasına veya dört tekerli at ya da katırın çektiği arabasında koyduğu eşyaları satardı. Ve çoğunlukla hangi gün geldiklerini bildiğimiz için paramızı hazırlar günlerce yolunu gözlerdik. Hatta birde dua ederdik ki “ne olur Allahım alacağımız oyuncağı bizden önceki köylerde çocuklar almasın” diye. Genelde de duamız kabul olurdu.
Hatta sadece benim değil köydeki herkesin beklediği kişiydi çerçi. Annemler dikiş iğnesi alırlardı, dikiş yüzüğü, çay kaşığı, kazak örmek için ip. Babam çivi alırdı, demir testeresi ağzı alırdı. Biz çocuklar bilye alırdık. Çember demiri alırdık. Yani herkese uygun bir şeyler vardı çerçinin heybesinde.
Onlardan en çok aklımda kalanı Mehmet Abi idi. Çerçi Mehmet Abi bize hep hayal getirirdi. Ondan birkaç oyuncağı alırdık. Hatta sıkı bir pazarlıkla parasını ödedikten sonra, “bakın siz onu aldınız ama birde şunu görün” derdi. Sanki öyle bir şey çıkarırdı ki her şeye yeniden başlardık. Onun dediğini alır, kendi aklımızdakine yine para biriktirirdik. Hatta bazen bayram ertesilerinde ödemek üzere borçlandığımız da olurdu. Tüm borçlarımızı ödeyip ödemediğimizi hatırlamıyorum ama sanırım borçlu değilimdir.
Mehmet Abinin Yahyalıda bir manifatura dükkanı olduğunu biliyorum. Şimdilerde artık iyice yaşlanmıştır. Bilmem manifatura işine devam ediyor mudur?. Yolum o tarafa düşerse bir gün doya doya yine yaşamak isterim el arabasındaki çerçilik günlerini. Aradan yıllar geçti kim bilir o nasıl hatırlıyordur o zamanları.
Hatta etrafımızda adı geçen bazı zenginlere “çerçilikten gelme” denilirdi. Bende o yaşlarımda çerçiliğin iyi bir şey olduğunu sanırdım. Okuyup ta ne olacak derdim, çerçilikte çok para varmış derdim. Ama şimdilerde işletme doktorası yapmış birileri olarak bakıyorum da “çerçilik”, Anadolu’ya özgü bir girişimcilik türü. Anadolu insanının kıvrak zekasının ürünü. Biz ona işletmecilikte “mekan faydası” diyoruz. Yani; o yörede olmayan bir ürünü, ürünün olduğu yerden getirerek yaratılan faydaya. Hatta eski tüccarların çoğunluğunun başlangıcında çerçilik olduğunu söylersek yanlış da yapmamış oluruz. Sabancının babası işe çerçilikle başlamıştır mesela. Koçları bilmiyorum.
Şimdinin işletmecilik anlayışında özellikle metropoliten kentlerde alış-veriş merkezleri var. Birçok marka bir arada sunulmakta. Yaşam biçiminize, alışkanlıklarınıza, bütçenize uygun ev eşyasından, kıyafete, market alış verişine kadar her şeyi buluyorsunuz. Modern çerçicilik. Ortak pahalı yapılarla, gösterişli vitrinlerle, ışıltılı renklerle süslense de hiçbir zaman “çerçiliğin” sıcaklığını bana ve benden büyüklere veremezler.
Geçenlerde Romanya’nın Köstence şehrini tanıtan bir belgeselde çerçinin olduğunu gördüğümde oraya gidesim geldi tekrardan. Belki onlarda da bizim adına “katır” dediğimiz bilinen adıyla topaç satılırdı, uçurtma için kamış satılırdı.
Acaba çerçileri bulsam tekrardan çocukluğumu da bulur muyum ki tekrardan, yada onlarda çocukluk satılır mı ki?? Bilmem aramak lazım. Aramadan hiçbir şeyi bulmak mümkün değil.