Herkes gibi hayatın içinde akıp giden ve ekmeğinin peşinde olan Ahmet evini taşımak durumunda kaldığı için adına kayıtlı ne varsa telefon, internet, elektrik, su vs hepsini gittiği yere götürecekti. Gözünde büyüyordu Ahmet’in tüm yapılacak işler. Eşyayı topla, evi temizle, taşımacılarla özen konusunda sıkıntı yaşa, kırılan eşyalar için taşımacılarla didiş, taşındıktan sonra eni boyuna uymayan perdeler ve diğer tüm eşyaları yeni taşınılan eve yerleştir.
Bıkkınlığı vardı memuriyetin konar-göçer hayatından.
Neyse ki bu belki de sonran ikinci taşınma olacaktı. Artık bu evden kendi evine taşınacak ve oradan da emekli olacaktı. Son bir gayretle yüksündüğü işlerin hepsini yaptı. Eşyayı topladı, taşıdı, taşımacılarla özenli olmak konusunda didişti. Düşündüğü her şey başına gelmişti. Dolabın kapağı düşmüştü ucu ezilmişti, karyolanın bir tahtası kırılmıştı daha eşya yüklenirken, bir de gidilen evin yolunda arabanın üstünden koşu bandı yere çakılıp kullanılmaz hale gelmişti.
İşin özü bir kez daha çölde bedevi olmuştu.
İşinden izin alıp elektrik ve suyu bir günde halletti. Şehre uzak olsalar da işler rayına oturmuş her işi bir işlem noktasında hallediyordunuz.
Telefon ve internet için Arapsuyu Türktelekom’a uğradı. Dediler ki “burada değil Güllük Telekomda yaptıracaksınız”. Oradan oraya gitti Ahmet. Odaya vardığında beyaza boyanmış, A1, B1, C1, D1, E1 gibi harflerle başlayan ve kişiye donuk yüzlerle bakan çalışanlarla karşılaştı, başına geleceklerden habersiz.
Görevliye telefon ve interneti kapattırmak istediğini ve ne yapması gerektiğini söyledi. O da D1 sırasını verdi ve iki de form. Gerekli bilgileri doldurup sırasının gelmesini bekledi ve neredeyse bir saat olmuştu hala sıra gelmemişti. Derken oradaki bekleyenlerden biri “birader önce bu telefon ve internetin borcunu kapattırmalısın” dediğinde tekrardan donuk yüzlü kadın görevliye gidip “neden beni bu konuda uyarmadığınız” dediğinde, görevli “bu sizin işiniz beyim siz takip edeceksiniz” dedi ve mağlup takımın seyircileri gibi bir şey yapamamanın sıkıntısı içinde para yatırma sırasını aldı ve beklemeye koyuldu. Bu arada iptal sırası gelmişti fakat oradaki görevli parayı yatırmadığı için işlemini yapamayacağını söyledi.
Neredeyse bir buçuk saat olmuştu Telekom’a geleli ve işleri hala bitmemişti. Giderek geriliyordu. Para yatırma sırası geldi ve ikinci kez sıra aldığı iptal işlemini yaptırmak için bir 45 dakika daha beklemesi gerekti.
Geri kalmış ülkemin geri kalmış sistemiyle yüzleşmişti bir kez daha. Sıradan bir internet ve telefon kapatma işlemi eziyete dönüşmüştü.
Bu gerginliğin içinde işlemler daha da uzarsa üniversitedeki dersine gecikecekti. İşlemlerin hızlandırılması için oradaki görevliye rica ettiğinde, “görevli sıranızı bekleyin beyim” dedi ve tam o an haddin bilmez adam, Ahmet, taşan süt misali haddini aşmıştı.
“Kim buranın müdürü” diye haykırdı. Turuncu kravatlı donuk bakışlı bir adam “benim” dedi. Bunun üstüne artık Ahmet’in sabrı taşmıştı “yaklaşık iki saattir bekliyorum, bir işi halledemedim, geri kalmış iş akışınız sebebiyle. Neden eski Ziraat Bankası ve şu anın Maliyesi zihniyetinde çalışıp insanların zamanlarını çalıyorsunuz. Bir vatandaş bir kişiye başvursun ve o kişide de tüm işlerini halletsin. Para alıp verme de dahil buna. Aynen günümüz bankacılık işlemleri gibi” dedi. “Bana ne anlatıyorsun bunları bre adam. İşini hallet ve daha sonra da git” dediğinde müdür, “sensin bu işin sorumlusu, yönetemeyeceksen esas sen bırak git bu makamı. Senin işin sistemi iyileştirmek, vatandaşı azarlamak değil” dedi ve daha verdi veriştirdi.
Haklıydı müdür. Haddin bilmez adam sistemi eleştirmişti. Hakkını arıyordu. Halbuki susacaktı, sinesine çekecekti, kaderimdir diyecekti, devlettir büyüktür diyecekti. Ama bunları yapmadı ve haddini aşmıştı Ahmet.
Ülkenin gelişmişliği ve geri kalmışlığı arasındaki fark, hayatın akışındaki uygulamaların gelişmişliği veya geri kalmışlığı idi. Maalesef o gün telefonu kapattırmak için iki buçuk saatini kaptırmıştı Ahmet geri kalmış sistemin çarklarına ve hala bitirememişti. Oradaki görevli kadın “Kasım ayında bir kez daha uğrayın beyim, belki ilave bir ödemeniz çıkar” diyordu arkasından seslenerek.
Dışarı çıktı ve sinirini yerdeki bir su şişesi kapağından aldı. Hırsla vurdu kapağa ve diliyle dişi arasında bir şeyler mırıldanarak. Haddin bilmez adam muhtemelen Telekom’u çok sevdiğini söylüyordu.