Şeytan diyor ki…

Bazen yapmak isteyip de yapamadıklarımız vardır. Bazen ise sonuçlarını tahmin edemeyeceğimiz türde hadislerin sonuçları ile karşı karşıya kalma cesaretini gösteremeyiz. Öyle veya böyle, sonuçta hep bir uhde vardır içimizde, hep bizi kemiren ve ‘’haydi yap şunu artık’’ diyen. Böylesine duyguları çoğumuz yaşamış ve ileride de sıklıkla yaşayacağımızdan eminim.

 

Kararlı olup bir şeyi yapmaktan ziyade, belirli bir vadeye yayılmış düşünce ve eylem planları, aslında üzerinden zaman geçtikçe daha da içinden çıkılmaz bir hale dönüşmekte, zihinlerimizi netlikten bulanıklığa sürüklemektedir. Bu aşamada risk almadan sadece düşünce ile bir eylem planı üzerinde yoğunlaşmak ve buna bir kılıf uydurmak gerekiyor haliyle. Evet, kâh ‘’Şeytan diyor ki’’ veya ‘’Şeytana uydum’’ cümleleri, birincisinde sonucundan sorumlu kılmayan, ikincisinde ise sonucun sorumluluğundan sıyrılmamıza vesile oluşturacak birer düşünce eylemleri niteliğinde.

Turizm sektöründe çoğunuz mutlaka ‘’Şeytan diyor ki’’ cümlesi ile başlayıp sonunda bir fikir harikası yaratmıştır. Ancak bunun neticesini asla göremeyecek olma durumu, cümlenin başlangıç heyecanını sonunda hüsran ile bitirmeye yeterlidir.

 

‘’Sallandıracaksın taksim meydanında bak bir daha oluyor mu’’, ‘’ Yaratana sığınıp patlatacaksın bir tane" veya ‘’ Alacaksın ayağının altına başlayacaksın çiğnemeye’’ gibi tanıdık ve artık klasikler arasına girmiş sözcükleri hatırlayınız. Peki, Turizm sektöründe ‘’Şeytanın bize dikte edip de kendisinin perde arkasında kaldığı durumlar neler olabilir sizce. Gelin isterseniz hep beraber içimizde uhde olarak kalması muhtemel birkaç örnek verelim.

 

Başlıkların içeriği değişse bile, başlangıç aynı olmak üzere;

 

‘’Şeytan diyor ki…’’

 

‘‘…alacaksın bu oteli, taşıyacaksın İstanbul’a, bak gör o zaman paraya para diyor musun?’’

Tesisin yapım aşamasından önce, hiçbir araştırma ve fizibilite çalışması yapılmadan sadece para kazanma hırsı ve heyecanı ile başlayan inşaat çalışmasının ardından her şey tamamlanmıştır.

Artık Otel hazır’dır ve tüm müşteriler tatillerini geçirmek için kapıda sıraya girmişlerdir. Ancak bir süre sonra durumun böyle olmadığı fark edilir, hummalı ve telaşlı bir taş devri pazarlama anlayışı ile oteli doldurulma telaşına düşülür. Arzu edilen dolulukların elde edilmemesi nedeniyle, kafalarda belirlenen yüksek satış fiyatları acenteler tarafından rağbet görmeyince, ölümüne fiyat indirimleri yapılır. Ay sonu cirolar kâğıt üstünde incelendiğinde patron bir yerlerde hata yaptık ama nerede, diye sormaya başlar. Öncelikle Otelin müdüründen başlamak üzere herkesten ama herkesten hesap sorar. Kazan dairesinde kir ve pasın içinde çalışan teknik servis personelinden tutun, ağaç dallarını budayan bahçıvanlar bile işlerin kötü gitmesinden dolayı sorumlu tutulmaya başlanır. Kurbanlar seçilir, önce Müdür kovalanır sonra sırası ile patronun ilk karşısına çıkan potansiyel sorumlular kapı dışarı edilir.

Bu aşamada daha önce otele günlük olarak kilo bazında alınan zeytin ve peynir artık gram ile alınmaya başlanmıştır.  Patron kara kara düşünmeye başlar ve aklında ilk olarak oteli yerinden söküp tekerlekler üstüne yerleştirip İstanbul’a taşıma düşüncesi ağırlık kazanır. Şeytan dürtmekte ve bu düşünce giderek kafasında şekillenmeye başlar. Dolayısı ile aklı başına gelmiş ancak bu senaryo sürekli olarak rutin bir şekilde devam eder gider. Patron otelini tekerlekler üstüne koyup İstanbul’a götüremeyeceğini anladığı gün, otelin önüne satılık veya kiralık levhasını diker.  

 

‘‘…vereceksin bunlara kuru ekmek ve tas çorba, bak o zaman sesleri çıkıyor mu’’?

Sözümüz özellikle her şey dâhil sistemi içerisinde ucuz fiyat anlayışı ile satış yapan Otellere. Baştan boş veya beklenen doluluğun altında kalma korkusu ile verilen ucuz fiyatlar, daha sonra yapılan birçok indirimler ile fiyatların dibe vurması nedeniyle patronların yaptığı serzenişler, çıkardıkları feryatları özetleyen cümledir. Plansız ve hesapsız bir yönetim anlayışı ile yapılan tüm icraatların sorumlusu olarak hataları başkasında aramak, hele taahhüt edilip verilen hizmetin muhatabını suçlayıcı yaklaşımla bulunmak için kullanılan açıklamalar ne yazık ki muhatabına ulaşmaz.  

 

‘’…gideceksin Bakanlığa, vuracaksın yumruğunu masaya’’

Tutarlı ve ileriye dönük kalıcı politikalar üretemeyen ve bu nedenle yıllardır sektörün beklediği düzenlemeleri yerine getiremeyen bakanlık yetkilileri kısır politikalar ile günü kurtarmaya devam etmektedirler. Gerek ülkenin genel Turizm politikasını belirlemekte, gerekse dış tanıtım faaliyetleri ve iç düzenlemeler konusunda gerçekten yeterli derecede bir anlayışa sahip olmayan düzenlemeler nedeniyle özel sektör temsilcilerinin isyanına karşılık gelen bir cümledir. Çoğu zaman düşünülüyor olmasına rağmen hiçbir zaman yerine getirilmemiş bir uygulamadır.

 

‘‘…keseceksin maaşının yarısını, bak bir daha bardakları kırıyorlar mı’’?

Turistik tesislerde genelde işletmeci açısından büyük bir sıkıntı olan zayiler çoğunlukla bun sebebiyet veren personelin umurunda olmaz. Ne kadar eğitim verilirse verilsin, yoğun geçen servis günlerinde ister istemez bazı malzemeler tek tek veya toplu olarak kırılır. Bunun önüne geçmek her ne kadar mümkün gibi görünmese de, kalıcı personel istihdam ederek zararı minimize etme şansı az da olsa vardır.

 

‘‘…çağıracaksın jandarmayı, attıracaksın bunları içeriye, bak bir daha bağırıyorlar mı’’?

Ödedikleri fiyata dâhil olarak içtikleri içkinin dozunu fazla kaçırıp daha sonra sapıtan bazı müşterilerin sebebiyet verdikleri kargaşa ve çıkardıkları kavgalara nedeniyle söylenen bir sözdür. Genelde fazla tüketimlerin sonunda meydan gelen bu tür tatsızlıklar karşısında kafalar iyice karışır.

 

‘‘…dayayacaksın köpekbalığını, bak bir daha balık diye söyleniyorlar mı’’?

Müşteri veli nimetimiz diyerek başta hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan yatırımcı ve işletmeciler, bitmek tükenmek bilmeyen yiyecek isteklerinin deniz mahsulleri bölümünde düşünülen bir çaredir. Çoğu yerde olmamakla birlikte işletmeciler ‘’denizden baban dahi çıksa yediririm…’’ felsefesini doğrularlar.

 

‘‘…boşaltacaksın çakma viskiyi JB (Jale Baysal) şişesine, bak nasıl memnun olacaklar’’

Son yıllarda bazı turistik yörelerde imal edildiği rivayet edilen kaçak içkileri gün boyunca sonsuz bir istek ile içen yabancı tatilcilerin damak zevki için biçilmiş kaftan niteliğindedir. Bu sayede özellikle meşhur viski markalarından olan Jale Baysal (JB) için yanıp tutuşan içki müdavimleri tatilleri boyunca muratlarına ermektedirler.  

 

Gördüğünüz gibi bu liste böylece uzayıp gider. Sizlerin de bu listeye mutlaka ilave edecekleriniz olacaktır. Niçin şeytan bize bunları dikte eder. İşi gücü yok, niçin sürekli bize tavsiyelerde bulunuyor.

Bunun cevabını herkes düşündüğü takdirde kendisi mutlaka bulacaktır.

 

Kısacası, bizler ‘’Şeytana uymadan’’ ve hesabını veremeyeceğimiz bir icraatta bulunduğumuzda, hem kendimize iyilik edecek hem ülke turizmine hizmet etmiş olacağız.

Yayın Tarihi
15.02.2010
Bu makale 11441 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!