BİLİMSEL DÜŞÜNCE

Seküler Toplum ve Arapçılık Zihniyeti-4

Türklerin İslam'ı nasıl kabul ettikleri ya da etmedikleri konusunda çok özgün kitaplar yayınlandı. Bazı muhteremler renkli ekranlarda farklı şeyler söylemeye devam ediyorlar. Şu gerçeği bilelim; Türkler tarafından İslam'ın kabulü bireysel kararlar değildi, liderinin ve yaratılan toplumsal korkunun atmosferinde canını kurtarma amacına yönelik kerhen İslam görünme keyfiyetidir. Can korkusuna dayalı bir sistemle yayıldı İslam.

Abbasi Devleti ile Türklerin işbirliği sonucu kazanılan "Talas Savaşı" sonunda Türklerin İslam'ı kabullenmeleri ayrı bir olaydır. Horasan, Buhara, Semerkant ve Hazar güneyindeki Türk katliamlarını unutmamak gerekir. İslam'ı yaymak amacıyla sefer düzenleyen çapulcu Arap orduları Türk kanı dökmekten hoşlanan hatta Türk kanı ile yoğrulmuş hamurdan yapılmış ekmeği yemeyi amaç edinen vampir karakterli Arap komutanlarının döktükleri Türk kanlarının haddi var hesabı yoktur. (Z. Kitapçı, R.Demir ve Ö. Civan).

Arap'a göre "İslami Fetih" dedikleri eylem, bir ülkeyi basıp işgal etmek canları yok edip malları talan etmek demektir. Çünkü "İslami fetih" talana, yağmaya, soyup çalmaya dayanan bir sistemdi ve bunu kendine hem hak hem de sevap sayıyordu.

Çünkü Arap bedevisi aç sefildi. Savaştan toplayacağı ganimetleri, çalacağı değerleri işkembesine doldurmak, esir alacağı kadın kızların bir kısmını "cariye" diye almak ve hayvani duygularını tatmin etmek için kullanmak, bir kısmını da esir pazarlarında "mal" gibi satmak, ticaretini yapmaktı esas amacı!..

Arap ordularının din adına yaptıkları işgaller din yaymak değil, aksine dinle zıt olan hak gasp etmek, işgal etmek ve zenginlikleri talana dayanıyordu. Birilerinin "fetih" dedikleri şey, insani bağlamda bilimsel kurallar içinde ifade edildiğinde ona "fetihler" değil aslında "sömürgecilik" denir.

İslami fetihler sömürgecilik mi diye sorgulamanın anlamı yok, evet sömürgeciliktir. Bu hususta soruların gelebileceğini tahmin etmek güç değildir, onun için peşinen cevabını veriyorum. Sosyal ve siyasal bilim kuralları aynen öyle diyor; İslami fetihler sömürgeciliktir, en hafif haliyle sömürgeciliğe yol vermektir, katkı sağlamaktır.

Bu işgaller dünya tarihinde ahlaki kurallara göre savaşılmış ve kazanılmış bir savaşın sonunda oluşan işgaller değildir, hak gaspı, gaddarlık yaşanır insanlık suçu olarak anılırken sadece İslam tarihinde "fetihler" olarak anılması yüz kızartıcı değil mi?

İslami işgaller ve zenginliklerin talan edilmesine karşı çıkanlar olmadı mı?

Elbette oldu. Ancak İslam'ı soygun aracı olarak makam ve siyasi güç aracı olarak kullanan zihniyetler yapılan soygunların, hırsızlıkların mubah olduğunu savunarak karşı çıkanları susturdular.

Örneğin, "İbn-i Ruşd'un" kitaplarını yakanlar, "İbn-i Heysem'i" yasaklayanlar İslam'a hizmet değil köstek olmuşlardır.

Bunu yapanlar kimlerdi?

ABD mi, İsrail mi, Yunan mı?

Tüm bu zalimlikleri yine Araplar yaptı ve bunu din adına, hilafet adına yaptılar. Birazcık dürüstlük bulaşan Arap aydınları bunun farkında fakat onların da sesi kısılıyor.

Arabistan'da gazeteci Kaşıkçı cinayeti neden oldu?

***

Tüm pislikler bu Arapçılık zihniyetinin başı altında çıkıyor.

Bir millet eğer tarihini eleştirmiyorsa gelişme ve değişim gösteremez. Yeni uygarlıkların gerisinde kalır, karanlıklarda debelenir. Tarihini yüceltmekle meşgul olanlar, kendini dev aynasında görüp aslında kâğıttan kaplanlar olduğunu, kumdan dinozorlar olduğunu şamarı yedikleri zaman halkı anlar. Kibirce, övünme, olmadık varlıkta var olduğunu iddia ederek bir yere ulaşılamayacağını tarih pek çok örneklerle doludur. Bu desteksiz ve sınırsız övünme, kibirlenme güç zehirlenmesi olduğunu aklını kullananlar bilir.

Bu bağlamda bu anlayış hiç bir zaman akla uygun olmadı. Bugün de bu kafada ve zihniyette olan devlet idarecileri son derece acınacak haldedir. Bu bir hastalık türüdür, aldanma ve aldatma temelli yalan ve riyakârlığın, edepsizliğin yansımasıdır.

Sonuçta sadece yöneticiler zarar görmüyor toplum bir bütün olarak ölümcül bir aldatmaca içinde yalpalanıp duruyor. Bugünkü Türkiye işte bu yalpalamanın sarmalındadır.

R. Demir (20.03.2020)

 

******

Sakife olayı nedir?

Hz. Muhammed vefat ettikten hemen sonra "Ensâr ve Saideoğulları" "Sakife" denilen yerde toplandılar ve "Sa'd bin Ubâde" yi halife seçmek istediler. Görüş ayrılığı oldu. Ömer ve Ebu Ubeyde ile Ebu Bekir geldiler. "Kur'ân'da Ensâr kadar Muhâcirûn'dan da övgüyle söz edildiği" ifade edildi. Ancak bir sorun vardır, Arapların "Kureyş'ten" başkasına itaat etmeyeceği anlatıldı. "Ebu Ubeyde" ile "Ömer" den birisine biat edilmesi istendi, ikisi de bu teklifi reddettiler. "Ebu Bekir" önerildi. Toplantıda bulunanlardan sadece "Sa'd bin Ubade" ile toplantıda olmayan "Ali" kabul (biat) etmediler. Çünkü "Hz. Ali", peygamberin cenaze işleriyle meşgulken acele ile halife seçimi telaşına düştüler. Ali'nin itirazı bunaydı. Ebu Bekir aralıklarla üç kez bu görevi kabul etmediğini bildirdiyse de kimse kabul etmedi ve böylece Hz. Ebu Bekir 'in halifeliği kesinleşti. Hz. Ali'nın haberi olmadan aceleyle halife seçimi olayına "Sakife" olayı denir.

 

Kaynaklar:

-İslam Ansiklopedisi

-Ibnü'l-Esîr, el-Kamil, Beyrut,1400/1980; 220

-Hamidullah, Islâm Peygamberi. Çeviren:. Salih Tuğ, İstanbul 1969; II, 315-319.

Yayın Tarihi
30.03.2020
Bu makale 1141 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!