YARINA YOLCULUK

Saraydan Kız Kaçırmak

Hayatımda ilk defa operaya gidecektim. Daha önceki zamanlarda ya gitmeyi istememiştim ya cesaret edememiş yada gitmemiştim bilmiyorum. Bir ilkti ve heyecanlı idim.

 

Devlet Opera ve Balesi sanatçılarının oynadığı “Saraydan Kız Kaçırma” operası için biletlerimizi internetten dört gün önceden satın aldım ve günü geldiğinde aslında bana göre hiçte uygun olmayan bir saatte başlayacak gösterimin yolunu yoğun Antalya trafiğinde tutmuştuk. Bakmayın böyle dediğime belki de operalar her zaman böyle başlardı. Başlangıç zamanında cumartesi öğleden sonranızı bölse de akşamınızı boşaltıyordu.

 

Yoğun bir ilgi vardı. Belli ki insanlar operayı biliyorlardı. Beki onlarda benim gibi ilk kez geliyorlardı belli değildi ki. Benim opera&bale acemiliğim belli oluyor muydu acaba.. Ben de herkes gibi kapıdan girmiş, ne olur ne olmaz diye hacet gidermiş, sonra yoğun kalabalıkta donuk yüzlerin içinde tanıdık yüz aramış ve hatta ondan fazla kişiyle merhabalaşmıştım. “Ne güzel sizi de burada görmek efendim….” cümlelerinde “bakın bende operaya geldim, sanatı takip ediyorum, entelektüel bir hayatın içindeyim mesajımı veriliyordu acaba. Tam da anlamış değilim. Dedim ya ilk kez giriyordum operanın aydınlığına.

 

Oyun başlamıştı. Bir aşk hikayesiydi anlatılan. Operanın çoğu yeri Almanca replikleniyor, arada Türkçe bir şeyler söyleniyordu. Almanca söylenen yerler ilk kez İtalyan tenor Pavarotti den duyduğum biçimde söyleniyordu. Operanın böyle oynanması bir şarkı söyleme biçimiydi anlaşılan. Sesin her tonu kullanılarak söylenen şarkının melodisi sahnenin altından tüm sazlardan çıkan melodiye karışıyordu.

 

Bir erkek vardı Belmonte, yakışıklımı yakışıklı. Aşkının peşinde yüreğinin götürdüğü yere gelmişti. Bu aralar bu coğrafyada öten arı kuşlarının sesleriyle aşkını arıyor ve ona sesleniyordu. Kostanze güzel kadın, uğruna her şeyi göze alıp yollara düşen adımların akıllara durgunluk verecek kadar haklı ve anlamlı gerekçesi. Beni de o sesle şarkılar söyleyen bir kadın sevseydi şüphem yok ki o şarkıyı aynen Belmonte gibi söylerdim.

 

Roller inanılmaz güzeldi, hele kıyafetler kuzey ışıkları gibi salınıyordu sahnede. Blonde, Pedrillo, Osmin ve Selim Paşa, Belmonte ve Kostanze ile kendi evlerindeymiş gibi kullanıyorlardı sahneyi.

 

İşin hülasası, imrenerek baktım her şeye. Ama işin gerçeği aynen jan janlı hayat gibiydi oyun ve baştan sona yaşasam da çoğu yerini anlamamıştım. Sadece anlamlandırmaya çalışmıştım. Bunun iki gerekçesi vardı. Birincisi öykü beni içine çekememişti yada ben öyküye girememiştim, ikincisi anlamadığım bir dili kullanıyorlardı. Anlamak için ya o dili bileceksiniz ya da aynı duyguları paylaşacaksınız derlerdi bizim köyün yaşlıları, haklılarmış. Bende bu ikisi de eksikti. Merak ediyorum diğer seyirciler de benim gibiler miydi yoksa sadece kargalık yapan ben miydim?

 

Ama anladığım bölümlerdeki anlamla anlamadığım kısımları da kendi hayalimde dolduruyordum. Belki de opera böyle bir şeydi. Ama anlam bütünlenmiyordu bir türlü.

 

Hayatı da anlamıyordum. İnsanları, ilişkileri, olayları. İçinde anladıklarımızın, anlaşıldıklarımızın azınlık olduğu hayat da bir operaydı sanki.

 

Ama alkışladım oyun bitince. Oynayanların o oyunu anladıklarını düşünerek. Yaşayanlar her ne kadar yaşadıkları hayatı tam anlamasalar da.

 

İşte böyle bir serüvendi o akşamın opera yolculuğu. Kara korsanların hücumuna uğramış Osmanlı Donanması gibiydi aklım. Bir sayfayı daha kapatmıştım.

 

Her şey çok güzeldi ama hiçbir şey anlamamıştım aynen kendi aşklarımda olduğu gibi, aynen kendi ilişkilerimde olduğu gibi. Operayı anlamak bebeğin büyümesi gibiydi belki de. Ve belki de kendi 23 yaşındaki Kostanze’mi yaşarken anlayacaktım her şeyi adım adım ve kendi operamı yazacaktım başka hiç kimselerin anlamayacağı anlamlandıramayacağı renklerle.  Opera hayattı çünkü ve ben de kendi bebeğimi büyütecektim, Kostanze’mi kendi sevecektim.

 

Yayın Tarihi
14.02.2010
Bu makale 15632 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
sevgili nevin hanım, sibel hanım, mukadder hanım ve hülya hanım... zarafet gösterip yazıma yorum yaptığınız için teşekkür ediyorum... paylaşılan herşeylerin hayatınızı doldurması ve gzelleştirmesi dileğiyle ...

faik ardahan 04.03.2010

Henüz misafirliğimi duyumsadığım Antalya da, tanıyabilmek, tanışabilmek belki de sosyal varlık olmamın gereği olan doğal ihtiyacımdan kaynaklanan yaşamsal nedenlerle, Antalya da oluşturulmuş, değerli bulduğum oluşumlardan birinin yürütücüsü olarak tanıdığımda size hocam dedim. Bugün için sevgili Faik bey diyorum. Yaşamı ve ögelerini keşfetme yolunda hepimize kolay gelsin dileklerimle. Tatlı, sıcak ve pek tanıdık anlatımlarınızı da bu vesile ile kutluyorum. Kaleminize sağlık. Saygıyla...

Sibel Özel 01.03.2010

Sevgili Faik, kolay gelsin hadi bakalım sevmeyi başarabilmene diyorum... Operayı çok önce keşfettim klasik müziği ise ondan daha önce. Dinlerken dinlendim hep kuytusunda o müziğin . Operayı izlerken eğer kitapçığını okumuş isem anladım değilse anlamadım sadece görselliğine hayran oldum emeğini görmeye çalıştım. Ve yinede derimki türkçe yapılırsa dahada seveceğim belki uymayacak türkçe sözler operaya olsun ben öyle dinlemek isterdim yinede.

Mukadder Kavas 28.02.2010

Yazınız hoştu, yazı dilinizi seviyorum.Yalın ve etkileyici.Ben operayı hep sevmişimdir. Dilini anlayıp anlamamak benim için önemli değil. Ben Fransız ve Rus kanallarından film izlerim, konuşmalar benim düşüncelerimdedir, çok da keyif alırım. Çünkü beğendiğim bir filme benim de katkım olmuştur. Bol yazılı günler diliyorum...

Nevin Boragan 16.02.2010

opera var olanların çeşitliliği ve bu çeşitliliğin uyumunu sembolize eder bende...bu uyumu okuyanlar içselliklerinde kendilerini bu akışa bırakır kendileriyle dans ederler ahenkle...dans...evrenle uyumu yakalayanların yaşamıdır...dans bir ibadet şeklidir...dans helezonik kareografisiyle bire ulaştırır bilinci...hiç olana kadar dans eden hep olur...opera hep'e götüren yollardan sadece bir tanesidir...hayatı opera gibi yaşamak dileği ile...saygılar...

hülya erman 16.02.2010

sevgili Nurtay abi.. daha ben yeni doğmuştum senin operanın başladığında.. bak bir bebek olan ben büyüdüm senin hayatın sahnelenirken. biliyorum kaç defalar ağladığımda sen de destek olun benim adım adım hayatın içinde olmama. varlığın ve desteklerin için teşekkür ediyorum

F.ARDAHAN 15.02.2010

çok teşekkür ediyorum sevgili Rahime Hanım. bilinmeyen her zaman anlaşılmayan olarak kalıyor hayatımızda. bilmek için yakınlaşmak gerekiyor. yakınlaşamadığımız hiç bir şeyle iletişim dahi kuramıyoruz. bu sebeple ilk seferde anlaşılmayan bir çok değeri daha sonraki aşamalarda daha fazla sevdiğimiz için haa hayatımızda tutuyoruz.. katkınız için teşekkürler

f.ardahan 15.02.2010

sevgili dostum! her ilk cidden çok kolay anlaşılamıyor, bende aynı duyguları NURTAY YATMAN operasını izlediğim ilk 63 yılda anlayamadım, ama opera sanırım birazdan bitecak. O zaman anlayabilecek miyim acaba?

nurtay yatman 15.02.2010

Merhaba Öğretmenim, gerçekten aydınlatıcı bir yazıydı size katılıyorum. Bu gibi eserleri izlemek için vakit yaratıp kaçırmamak, özellikle gençlerimizi böyle kültür-sanat oyunlarına gitmeleri için teşvik etmek lazım. saygı ve sevgilerimle Rahime Halide Soysal

Rahime Halide Soysal 14.02.2010

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!