YARINA YOLCULUK

Neden Dağa Gidilir

 

Sen bir dağsın yiğidim

Başındaki dumanların kaynağı bağrındaki sevda ateşidir


Sensin yüceliği akıtan

Güneşin sevdası

Rüzgârın yol arkadaşı

Yıldızın imrenerek baktığı ışık

Bağrında nice yiğitlere sevda yaşatan, yuva olan sensin


Sensin kekliğin sesini türkü yapan

Yörüğün bebeğine isim, çadırına direk olan

Ovalara can veren

Ağaca yeşil olan sensin


Sen bir dağsın yiğidim

Sensin ırmağa yatak, denize yastık, buluta ninni olan

Kartala yuva olan sensin


Sen bir dağsın yiğidim

Aydınlığı ilk gören

Karanlığı en geç görecek olan da sensin


Faik Ardahan


Yaşayan güçlü bir karakterin yolculuğu herkesin yürüdüğü yollardan başka yollarda yürüme yürekliliğini göstermeyi istemesiyle başlar. Bu bir yöne olabileceği gibi bir hedefe de olabilir. Hatta yön birçok hedeflerden de oluşabilir. Yolculukların en güzeli bir yönde gitmektir. Hedef varılınca biten bir şeydir ve yeni hedeflerin varlığını gerektirir. Yön de ise her adım yeni bir hedeftir, adım atmayı isteyene, adım atmayı bilene.


Elbette dağa gidişin birçok sebebi var. Eşkıya olanların, dağcılık yapanların, yörüklerin, bir yerden bir başka yere göç edenlerin, aşkını arayanlarında kaçtığı, geçtiği yerdir dağlar. Bu yazıda sadece dağcılık için dağa gidenlerin dağa gidişi ve dağ anlatılacak. Diğerleri başka zamanın yazılarında buluşacak kelimelerde, cümlelerde olacaklar.


Herkesin yürüdüğü yollar dönüp dolaşıp herkesin gittiği yola, yere götürse bile hazır yolların sürüyle yolcusu ile kendi yolunu kendi açan yolcu arasında büyük ayrılıklar vardır. Dağcı; kendi yönünü, kendi izini, kendi yönünü kendisi bulan, kendisi yapan kişidir.


Dağın yolcuları, dağa yürüyenler, dağda yürüyenlerdir, şehirde dağı arayanlardır, dağı özleyenlerdir, dağsayanlardır. Ne demekse “dağsayan” cümlenin bu yerinde Türk Dil Kurumunun tüm kurallarına aykırı duruşuyla. Dağcı şehir yaşamına aykırı olanken, dağsayan yazının bu yerinde aykırı durandır. Suya ihtiyacı olan nasıl susuyorsa, dağa ihtiyacı olan da dağsayacaktır.


Bir dağcı kendi “benini, bencilliğini”, patikada, otta, taşta, pınarda, kar yamacında, çarşakta, yelde, zirvede, çadırda, yol arkadaşının sözlerinde, sırt çantasına koyduklarını en zor anda

paylaşmada, günlerce aynı giysilerin içinde tıraşsız kalmada, termometreler eksi ellileri gösterdiği yerde eritmedikçe dağı anlayamamıştır. Amacı zirve olan dağcılar da çoğu kez dağda çok az şeyi yaşarlar. Fakat amacı dağda olmak olan dağcılar, dağı gerçekten yaşayanlardır. Dağ keçisini, kekik kokusunu, uzaktan seslenen yörüğün ayran davetini, ayaklarının altından kayan çarşak sesini, çimenin üstüne çiğlenen damlayı, zevk için attığı çığlığı zirveye vardığında hisseden değil dağda attığı her adımda duyumsayandır.


Dağa giden iki tür dağcı vardır. Birincisinin amacı sadece zirveye ulaşmak ve şehre geri döndüğünde başkalarının alkışlarını almaktır. Bunlar; “şu kadar saatte çıktık”, “ilk ben çıktım”, “onlar bize yetişemediler” gibi söylemleri ile güçlü egolarla donanmış “benlerini” sırt çantalarında taşıyanlardır. İkincisi dağa yürürken attığı her adımın farkında olandır. Dağdaki yeli, patikayı, gün doğumunu, ardıç kuşunun sesini duyumsayandır. Dağa giderken aslında kendine gidendir, dağla yücelendir. Döndüğünde sessizleşen, etrafındakilere sadece “gittim, gördüm ve yaşadım” diyenlerdir. Birinci tip dağcı dağı kendi egosu için kullananken, ikinci tip dağcı egosunu dağda eritendir. Birinci tip dağcı; dağcı olmanın alkışı azaldığında dağda olmaktan vazgeçerken ikincisi her koşulda dağlara gidendir.


Bir bireyin neden dağa gittiğini anlamadan önce mutlaka dağın iyi bilinmesi ve onun ne olduğunu anlamak gerekir. Dağı anlamayan bir kişi dağa neden gittiğini de tam olarak ifade edemez.


Kürşat Başdemir’in bir yazısında Erciyes kendini şöyle anlatmıştır. “Milyonlarca yıl Anadolu’nun ortasında masmavi uçsuz bucaksız bir denizin altında yeryüzü özlemiyle bekledim. Zaman geçtikçe özlemim büyüdü, dev bir öfkeye dönüştü. Öfkem tutkuma dem vurmamı engelledi, başımı sudan çıkardım, göğe doğru haykırdım. Ateşler püskürttüm dört yana. Ateşim yayıldı yele oldu boynuma. Ben yükselirken deniz süzüldü, Konya ovasına kaçtı. Doğa ana şiddetime kızdı sırtımı çökertti. Gövdem bölündü bir yanımda Koç dağı, diğerinden Tekir Beli oluverdi. Bir kolumu uzattım Sultan Sazlığı, diğer kolumdan Kayseri Ovası oluştu. Yeryüzünü çatık kaşlarımla ve öfkeli karşıladım. Barışmamız çok uzun sürdü. Öfkemi doğa ana buzullarla söndürdü, binlerce yıl buzullara mahkûm etti gövdemi. Buzdan ak bir dağ oluverdim. Bu ceza çok ağırdı. Karşı koydum. Yine ateşimi püskürttüm, sırtımdan, kollarımdan. Onları da söndürdü doğa ana, suskunluğa mahkûm etti beni. Uzak vadilere gönderdiğim lavlar soğuyup, tüf kaya kütlelerine dönüştü. Yüzyıllar boyu rüzgâr ve yağmur usta şekil verdi onlara. Belki bir gün gelir bu ülke otoriteden kaçan insanlara sığınak olur diye sanki sihirli bir el periler ülkesi oluşturdu eteklerimde. Osmanlı’nın son yıllarında Hamilton adında bir Amerikalı Strabon’a inanıp, zirveme çıkmak, hem Karadeniz’i hem de Akdeniz’i seyretmek istedi. Bu tutku ne yazık ki trajik bir sonla noktalandı. Ondan beri birçok dağcı zirveme çıkma tutkusunu yenemedi. Her yıl tehlikeye ve ölümlere rağmen zirveme ulaştılar. İnsanlar dağcılığın bir spor olduğuna inanırlar. Ama ilk çağlardan beri bu işin bir yaşam biçimi olduğunu dağlar ve dağcılar bilirler. Her bahar gelişinde uzaklardan Gesi’nin kirazlarını Efkere’ye taşıyan güvercinleri görürüm. İçimi biraz hüzün kaplar. Taaaa uzaklarda, üç ayrı kıtada anıldığımı hissederim. Her ağustos sonu, çıra günlerini anımsarım. Zirveme yaklaşan dağcıların sanki birazdan çıra ateşini yakıp bağ bozma zamanını haber vereceklerini zannederim”.


İşte Erciyes’in öyküsü böyle. Dağa her çıkan bu öyküyü yaşar. Özgür Atlar Ülkesinin dindarları Kapadokya’nın neresinden bakarsanız bakın bir taç gibi duran Erciyes’in zirvesindeki mağarada inzivaya çekilip kendilerini sessizlikte ararlar günler boyu. Dağcı onların izinden gidip kendi ruhundaki sessizliği arayandır.


Birçok sebeple insanlar dağa çıkarlar. Bunların en önemlileri; doğa sevgisi ve doğada olma isteği, kalabalıktan ve rutinden kaçma isteği, aileden kaçma isteği, sorumluluktan kaçma isteği, fiziksel aktivite yapma isteği, dinlenme isteği kendini geliştirme ve yeni beceriler edinme isteği, sosyal ilişki kurma, yeni insanlarla tanışma ve onları gözleme isteği, o etkinliğe gelecek beklenen olası insanlarla (ünlü birileri) ilişki kurma isteği, aile ile birlikte olma isteği, tanıma tanınma arzusu, başkalarına yardım etme, sosyal sorumluluk isteği, dağlardaki uyarıcı unsurlar ve davetkâr yapı, sosyal güç elde etmek, kendini gerçekleştirmek, mücadele ruhu, baş kaldırma, başarı arzusu, bireyin kendisiyle ve başkalarıyla rekabet etme arzusu, zaman öldürme ve sıkıntıdan kurtulma, fiziksel ve ruhsal sağlığını olumlu etkileme, bedensel ve ruhsal rehabilitasyon ve arkadaşlarla birlikte olmaktır.


Bazen de insanlar dağlara Ardahan’ın şiirinde tarif ettiği gerekçelerle gider. “Dağlara sadece doruklarına ulaşmak için gitmiyorum. Bir kuşun, bir çiçeğin, bir köylünün aşkını, yaşam sevincini bulmak aramak için gidiyorum ben. O izi sürmek, Onların yüzyıllardır yürüdüğü yoldan yürümek, Aynı yerde aynı yorgunluğu hissetmek, Aynı yerde mola vermek, Aynı aşkı tekrar yaşamak için gidiyorum ben. Eski yaşamın anıları Dağların Türküsü olmuştur, Onları bir kez daha dinlemek, Yaşamak için, Gidiyorum Ben”.


Dağa giden bir kişi dağda aradığını bulmuşsa o yolculuk onun için asla yorucu olmamıştır. Bazen; hava koşulları, dağcının fiziksel zorlanması sebebiyle dağ dağcının kendine ulaşmasına izin vermez. O zaman dağcı buruk döner dağdan, mutluluğunu bir başka takvime erteleyerek. Gözü arkada kalan iki kişi vardır bu hayatta. Biri dağa gidip de zirvesine ulaşamayan, ikincisi de yârini geride bırakıp bir yerlere gitmek zorunda olandır. Her ikisi de ayrılıkta mahzunlaşırlar.


Her dağın bir zirvesi olduğu gibi her kişinin de bir zirvesi vardır. Dağa giden herkes hem dağın zirvesine hem de kendi zirvesine ulaşamayabilir. Her ikisi de aynı yükseklikte ise her ikisine de ulaşır. Bazen dağın zirvesi, bazen de kişinin kendi zirvesi yüksektir. Dağın zirvesi dağcının zirvenizden yüksekse dağcı dağın zirvesini göremeden geri döner. Bazen de dağcının zirvesi dağınkinden büyüktür ki işte o zaman dağcı daha yüksek bir dağ arar kendine. Daha önceki satırlarda bahsedilen alkış bekleyen dağcıların hedefi dağın zirvesi iken, kendi gelişimini dağcılıkta arayanların amacı dağda harcanan toplam süredir. Zirve o sürecin en değerli mükafatlarından biridir.


Bir de her dağın kolay bir yanı, bir de zor bir yanı vardır. İyi ilişkiler içinde olduğumuz insanlarla olan sohbet gibidir dağın kolay yanı, zevk verir yolculuğumuzda. Dağın zor yanında ise debelenir durur birey bir adım yukarı çıkabilmek için. Dağın kolay yanı da zor yanı da sizin donanımınıza, kendinize, gücünüze, tecrübenize olan inancınıza bağlıdır. Kimileri düz ovada yollarını kaybederken, kimileri Himalaya’larda arar kendini.


Sivri Dağın en zor yamacı olan “Sinema perdesi”ndeki rotaları tırmanan, oğlunun adını ıslık çalarak dağın türküsüne katan Yılmaz gibi birçok dağcının zorluğu dağ değildir. Onların zorluğu şehirdeki karmaşaya, trafik keşmekeşine, niteliksizliğe, insanların basitliğine, sözlerinde durmamalarına, çıkarcılığına katlanmaktır.


Yola çıkan herkes nasıl ki yolcu değilse, dağa giden herkes de dağcı değildir. Dağcı; kendi zorluğunu kendi yenendir, kendi patikasını kendi oluşturandır. Dağcı başkasına iz bırakmak için dağa gidendir. Dağcı kendi “nirvana”sını dağda arayan ve dağda bulandır. Dağcı yükünü sırtında taşıyan ve asla başkasına yük olmayandır. Birinci tip dağcılar çantasındaki erzakı saklı gizli yerken, ikinci tip dağcı çantasındaki her şeyini, tanısın tanımasın dağdaki dağcılarla

paylaşandır. Canını emanet alır en sevdiği arkadaşının ve canını emanet eder en sevdiği arkadaşına. Dağcı, arkadaşıyla ip birliği, kader birliği yapandır.


Dağcı özgür ruhludur. Ufuk çizgisini öteledikçe özgürlüğü de artar. Özgürlük hem mesafede hem de zamanda uzağı görebilmektir. Dağcı uzağı görendir. Dağcı; aydınlığı ilk gören, karanlığı da en son görecek olandır.


Dağcı dağa giderken yaşadığı yerde sevdiklerini bıraktığı için geldiği yere geri döner. Dağ oradadır, sevgiliyi bekler gibi bekler dağcıyı. Dağ oradadır, sevgiliye gider gibi gider dağcı.


Kızlar Sivrisi’ndeki Şah Ardıç, Erciyes’deki Şeytan Deresi, Demirkazık’daki Sokullu Pınarı ve Ur Kekliği, Kaçkar’daki Mezovit Yaylası, Ayder Yaylası, Ağrı’daki Cehennem Deresi ve Korhan Yaylasının keklikleri ve daha binlerce, onbinlerce gerekçesi vardır, dağın dağcıyı çağırması için. Dağcı bu çağrıyı duyandır, bu çağrıya uyandır. Dağcı Ağrı’nın 4200 kampında gecenin onikisinde arkadaşı Nazo kızın söylediği türkü de uyuyandır.


 

Yayın Tarihi
27.04.2011
Bu makale 20488 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
doğayı anlamak aslında hayatı anlamak demek. doğa ile biz aynı kadere sahibiz. onun başına gelen bizim de başımıza gelmiş demektir. yorum yapan herkeslere çok teşekkür ediyorum..

ardahan 18.05.2011

dağlar dağlar...insanı gerçeğine götüren dağlar... laf olsun diye değildir dağlarda inziva...laf olsun için değildir zorlu tırmanışlar...laf olsun diye değildir tırmanıştan daha zorlu inişler dağlardan...hepsinin bir anlamı vardır elbette bu etapların...dışavurumudur zamanı gelen içdünyamızın...dağa çıkış kendine yolculuktur,dağda kalış kendini biliştir,dağdan iniş ise sevdiklerinle kendini paylaşmaktır...ne mutlu bilinçli dağ yolculuğu yapanlara...selam onlara...

hülya erman güler 18.05.2011

Kendini tabiatın bir parçası gördüğümüz sürece, dağı, ovayı, kırları aramamak, onların çağrılarını duymamak mümkün mü? Hayata bakış açını bile değiştiriyor. Yazınızlada bunları ne güzel dile getirmişsiniz. Elinize sağlık.

Hatice Güçlü 17.05.2011

Eline, yüreğine sağlık. Güzel insan...

mustafa erbil 10.05.2011

SEVGİLİ FAİK HOCAM , DOĞA , İNSAN VE SANAT SEVGİSİNİN YÜREĞİNDEKİ POZİTİF DUYGULARI TETİKLEMESİ VE BUNLARI BÖYLESİNE EDEBİ BİR DİLLE ANLATABİLMEN ÇOK HOŞ OLMUŞ GERÇEKTEN. KULÜBÜMÜZDEKİ VE YÜREĞİMİZDEKİ YERİN SONSUZA KADAR VAR OLACAK BİLESİN...:=)

M. SERACETTİN TAV 09.05.2011

süpersin .hayat dolusun hocam..

MURAT REİS ŞENGÜN 09.05.2011

Sanırım konuyu derinleştirmek gerekecek... saçma !!! Dağcı diye birşey yoktur... Asıl olan TIRMANMAKTIR ve bizler birer TIRMANICIYIZ. Bu sporun Tırmanma yapılan yüzeylere görede geliştikçe branşlara ayrılmasıda doğal olucaktır. Ama insanlar... ve ...tüm canlılar dağlara doğru giderler , yaşamı sürdürülür kılmak içindir bu gidişleri. Ama maalesef insanlar Görmek yada Görülmek ve Önemsenmek içinde zirvelere ulaşmaya çalışırlar, bu kendi eksikliklerini tamamlamak gibi alıgılanmalı bence .(BİR DAĞININ ZİRVESİNE Ulaşınca yorgunluktan başka hiç bir şey hissetmemesine rağmen (manzarayı görmek hariç) Bu tür kişiler (Yahu ne oldu şimdi birşeyler eksik böyle olmamalıydı ben burayı Feth etmiş olmalıyım.. duyguyla -Heyt beee bende feth ettim..!!!! diyerek dışa vururlar duyumsamadıkları duygularını. FETH ETMEK Çok Önemlidir onlar için) Aslolanı hep kaçırırlar ve bu nedenle, zirveye ulaşıncaya kadar içlerinden -Bida gelenin....diye küfrederlersede bir eziklik duyup yeniden geliceklerdir(Çünki gerçeği hissetmediklerini düşünürler birşeyler kaçırdık baksana okadar kişi mutluydu bir ben mahvoldum diye düşünürler). Oysa PARMAKLARININ UCUNDA YÜKSELMANİN HAZ VERMESİDİR gerçek olan.Tüm kaslarımıza dolan Kan, en ücra köşedeki sinir uçlatrını dahi uyrır ve bize bu HAZI ulaştırır... Gerçek Tırmanıcı Dağlardan dönünce gerçekten anımsadığı ise, çok haz aldığı yükseliş anlarıdır(- Bak Demirkazık Kuzey Duvarında Hilalin altını geçerken .....diye anlatırlar)Tüm olay bu aslında Haz ı hisseden içindir TIRMANICILIK. HİSSETTİĞİMİZ BU HAZ DIR BİZLERİ GERÇEKTEN TIRMANMAYA ÇEKEN .. Dağlara,Karlara, Buzullara yada Kayalara Tırmanmaızı tetikleyip sürdüren sebep güzel bir manzara içinde aldığımız bu mutluluk hazı dır.....

tekin küçüknalbant 08.05.2011

Arınmak için, farkında olmak için, toprağa karışmak,börtü böceğe dokunmak için gidilir. Kendi sesini duymak için, gücünü, güçsüzlüğünü farkedebilmek için,sabrını öğrenmek için gidilir. Özlemek için de, özlenmek için de gidilir. Kadir kıymet bilmek, farkedilmek için, fark etmek için de gidilir. Gidilir, yaşanılır, rahatlanılır, sakinleşilir, dönülür. Bir dahaki çağrıya kadar.

berrin doğan 08.05.2011

Faik Hocam ne büyük zevkle ve heyecanla yaşamama sebep olduğunuz Erciyes etkinliğimizi hatırlattınız bana. .Sevgiyle selamlıyorum sizi.Yüreğinize ve dilinize sağlık...

iclal cengiz 07.05.2011

Uzak zamanlardan bir dağcı selamıdır: Çok beğendim... Kişi bir kez dağcı olabilmişse,yaşam boyu dağlar onu çağıracak o da kayıtsız kalamayacaktır.. Gidemediğinde de hep eksik yaşayacaktır... Dağ özleminden kavrulduğum bu günlerimde bu başlık ve bu yazı pek iyi geldi....Teşekkürler..

Asuman GÜNTAY 06.05.2011

hocam yüreğinize sağlık ...

Tanju Borak 06.05.2011

Faik hocam farkındalıklarına sağlık... iyi ki varsın..

cumhur şengül 04.05.2011

BİR DE TÜRKMEN ANANIN BAZLAMASINA, TÜRKMEN NENENİN YAYIKTAN YENİ ÇIKARDIĞI TEREYAĞINI SÜRÜP YİYEBİLMEKTİR DAĞA ÇIKMAK.

ALİ AKBULUT 29.04.2011

nasıl bir sevgi bu dağlara duyulan...ancak bu kadar anlatılır bu kadar hissettirilir.güzel bir yazı,kalemine sağlık...

semra temel 29.04.2011

HOCAM BEDENİNİZE SAĞLIK ..TEŞEKKÜRLER

FİKRİ TAŞDEMİR 28.04.2011

Ben dağları ve sessizliği seviyorum

Ramazan Said Dursun 28.04.2011

Eline, yüreğine sağlık. Güzel anlatmışsın...

Metin Atasayar 27.04.2011

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!