Ne olacak bu üretimin hâli?

Memleketin hâli malûm. Siyaset kurumunun gündeminde kuru gürültüden, hiçbir derde çözüm olmayan tartışmalardan başka ne var? İktidar, muhalefet fark etmez; günün neredeyse 24 saatinde boş bulduğu her kürsüde, her ortamda konuşan siyasetçi, rakiplerine yönelik kaba ve boş eleştirilerin dışında, Türkiye ekonomisinin hangi temel sorununu irdeliyor, ekonominin geleceğine ilişkin hangi yeni ve ileri bir fikri, tasarımı, çözümü, politikaları öneriyor?

   Ekonominin temel sorunlarından söz ediyoruz; inşaata dayalı kof büyümeden, ortalama 150 milyar dolarda çakılmış ihracatta kıytırık bir artışa sevinmekten, “dünyanın 17. Büyük ekonomisiyiz” kof böbürlenmesinden değil. Bunlar iktidar dilinden düşmeyen “nutuk” malzemeleri.

   Türkiye ekonomisini yalnız “sermaye” ekseninde değil; en yoksulundan başlayarak toplumun geneline refah yayacak; tasarımı, modellemesi, politik açılımları, plan, program ve projeleriyle “değişme-değiştirme” sürecine yönlendirecek teknoloji temelli “yeni ekonomi” paradigmasına ihtiyaç var.

   Böyle bir paradigma, kaçınılmaz olarak yeni siyaset kurumu ile yeni siyasetçi tipinin varlığını da zorunlu kılıyor. Zihin modeli küflü geçmişe demirli, dünyayı doğru okuyamayan, hükmettiği ülkenin eğitim sistemini “medreseleştirmeye” azimli siyasetçi tipi böyle bir paradigmayı ne tasarlayabilir ne de politik uygulama alanına getirebilir. Zaten getiremiyor.

YENİLİK YENİLİK DERKEN…

   Kavram eskitmede üstümüze yok. Eskisi, yenisi… kavramlar bizde duruma göre bir süre çiğnenip atılan sakız muamelesi görüyor. Yenilik (inovasyon) da böyle. Dillerden düşmüyor. Unutulması için ne kadar zaman var, bilmiyorum. Ama, araştırmalara bakılırsa durum şu: Yeniliğin, yenileşmenin lâfı var, kendisi yok! 

   Dünya Ekonomik Forumu (DEF) yürüttüğü bir projeyle ülkelerin “geleceğin üretimine hazırlık” düzeylerini belirlemeye çalışıyor. Ölçüm kapsamında 100 ülke var. Bu ekonomiler mevcut üretim yapısı, dönüşümünü kolaylaştıran etkenler,   özgün ürün üretimi ve çeşitlilik, toplam üretim katma değerinin gayrisafi milli hasıla (gsmh) payı, insan kaynağı, teknoloji ve yenilik, kurumsal çerçeve gibi ölçütlerle değerlendiriliyor.

   Buna göre, Türkiye 100 ülke arasında üretim temeli olan ancak dönüştürücülüğü zayıf 10 ülkenin bulunduğu bölümde (Macaristan, Hindistan, Litvanya, Meksika, Filipinler, Romanya, Rusya, Slovakya, Tayland ) arasına dokuzuncu sırada girebiliyor.

 

   Gelinen aşamada; üretim yapısında 32., katma değer/gsmh payında 42., dönüştürücü etkenlerde 57.,teknoloji ve yenilikte 54., insan kaynağında 72., küresel ticaret ve yatırımda 57., kurumsal çerçevede (Demokrasi, özgürlükler, hukukun üstünlüğü v.b.) 64., sürdürülebilir kaynaklarda 51. sıradayız. (Kaynak: T. Bilgehan Gürlek, Üretimin Geleceğine Ne Kadar Hazırız? Herkese Bilim Teknoloji, sayı 107.)

HANGİ İNSAN KAYNAĞI İLE…

   Bu veriler, küresel ölçeklerde “vasat-vasat altı” bir ülke konumlanmasını gösteriyor. Aynı zamanda siyaset kurumunun niteliğiyle de uyuşuyor: Vasat-vasat altı bir siyaset seviyesi! Bu uyuşmanın alt yapısında eğitim sorunsalı (problematiği) var.

   Vasat-vasat altı siyaset kurumu ve siyasetçi, önceki iktidarlarca zaten canına okunmuş milli eğitim politikasını “İslamileştirmenin” derdinde. Horlatılan tarikatların “dinci, yobaz tasallutunu” da ekleyin; ne millilik, ne sistem, ne doğru dürüst bilgi, bilim kalmış. Karman çorman , “kaotik” bir yapı ki, âdeta “kitlesel cehalet” ve “gericilik” üretiyor.

   DEP’in proje raporuna dönersek, Bu güzel ve talihsiz yurdun “insan kaynağı” şu hâldedir: “Matematik ve bilim eğitimi kalitesi”nde 100 ülke arasında 80’inci, “Meslek eğitimi kalitesi”nde 97’nci, “Öğretimde eleştirel ve çözümleyici düşünme” de 100’üncü, “Teknoloji ve yenilik” başlığı altındaki “yıkıcı/yeni fikirlere kucak açan firmalar” göstergesinde 92’inci sıradayız. Eğitim alanındaki durumu özetlersek, İnsanın “vasat-vasat altı”na kurban olası geliyor; dibe vurmuşuz, eğitimsizliğin “dip çamuruna” bulanmışız!

   Bu güzel ve talihsiz ülke “dip çamurundan” nasıl sıyrılacak? Zamanımızın “ yakıcı” sorunsalı bu. Şayet çıkabilirse, geleceğin yolunu bulma şansını da yakalayabilecek.

   Nasıl mı? Sorunun cevabı, aktardığım berbat verilerin “mefhum-u muhalifi”nde. Yani, o sıraları yukarıya doğru ittirebilmekte. Hangi siyaset kurumu ve siyasetçiyle diye sorarsanız, yıllardır başımızdakilerle değil, derim!

Yayın Tarihi
25.04.2018
Bu makale 1221 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

ÇOK OKUNAN

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!