Mustafa Ceylan Anısına

Rahmetli Mustafa Ceylan, Asi Yozgat’ın delişmen yiğidiydi. Deneyimlerini, zengin dağarcığını, edebiyatın süzgecinden geçirerek şiirlerine aktarırken, özellikle de bireyselleşmekten kaçınırdı. Toplumsallaşmaktan yana tutum sergilerken, yazdıklarıyla mutlu olup, genç yazarlara, şairlere değer vermekten sakınmamıştır. Sade bir yaşamın keyfini sürerken, e(k)meğini, bölüşenlerin yanında durmaya ülkü/ilke edinmiştir. Renkli kişiliğiyle çevresinde gökkuşağı oluştururdu. Rahmetli eser yağar gürler, şekerim çıktı der işin içinden sıyrılırdı. Genellikle güneş gibi sıcaktı. Türk Edebiyatına verdiği eserlerle yaptığı katkı yadsınamaz büyüklüktedir, yazmakla tükenmez.

Anılarımı paylaşmalıyım:

Rahmetli Mustafa Ceylan'ın defalarca dinlemekten usanmadığım Aziz Nesin' i aratmayacak birçok gülünç öykü geçmişti başından.

 "Bunları kaleme al, sen iyi anlatırsın" dedi. Temelli gitmeden bir hafta önce yazmaya çalıştığı romanı okudu. "Romandan anlamam, ellerinden öper" dedi rahmetli. "Zaten deneme olmuş, diyalog yok" dedim. Gözlüklerinin üstünden baktı: "düzelt işte!" dedi emir kipiyle.

Etkinlik afişlerini bana paslardı, kitap kapaklarını da öyle. Gözüm görmüyor, tansiyonum çıkıyor, bilgisayarım bozuldu, program göçtü çalıştırmıyor bahanelerinin ardına sığınırdım ama argo deyimle: ona sökmezdi:  "hadi hadi nazlanma" derdi, ikna ederdi. Hem didişir hem de severdik birbirimizi.

30 yıldır tanışıklığımız 3 yıldır sıkı dostluğumuz sırasında: bazen kankam, bazen de ehli namaz olduğumdan molla derdi bana. Yaşam adına, edebiyat adına projelerimiz vardı. Hele hastanedeki doktoru: "Afife kim?" dediğindeki içsızımı anlatamam. Adımı zikretmiş, ya dövüşecekti ya da dua oku bana diyecekti mutlaka. Hastalığının ilk günlerindeyse Yusuf'tan medet ummuş onu seslenmiş sıkça.

Yoğunbakımda 30 saniyeliğine özel izinle onu ziyaret ettiğimizde Yusuf ile beni görünce makinaların kordonlarına, solunum cihazına aldırış etmeden telaşla yarıdoğruldu, buhar maskesi takılı halde boğuk sesle: "neredesiniz, çok geç kaldınız, sen çıkartırsın ancak beni buradan Yusuf!" dedi.

“Geliyorum” dedi

Derin düşündüğümüzde yaşam ikaz eder bizleri ya anlamayız ya da üstüne kondurmayız. Rahmetlinin son 6 ay içinde başına gelmedik kalmadı. İlkin ayağı takıldı, kaşını yardı, ciddi dikiş atıldı, gözlüğü kırıldı, Allah korudu ki camlar gözüne batmadı. Ardından torunun yaptığı araba kazasıyla hayli uğraştı. Henüz üstünden birkaç ay geçmişti ki yine düştü, bu defa da kolunu kırdı. İyileşmesi  uzun sürdü çok çekti, veda ettiğinde eli hala şişti garibimin.

Dostluğun adı: Güven

Artık anılardasın Ceylan. Yaşamımızda büyük yer kaplamışsın eksiliverdik ama insanız arsısız alışıveriyoruz, dünya hali işte iş güç!

Hayat her koşulda devam ediyor

Kendime şaşırıyorum hem birisine kızacak hem de seveceksin.

Güle güle kankam, seni ebediyete uğurlayalı zaman nasıl da çabuk geçiyor. Ahret yolun açık olsun. Öykülerin benimle, dualarım seninle

 

Ha bu arada sen gittin kurtuldun ama ben malum köşe yazımdan yargılanıyorum 21. Asliye cezada.

En azından mahkeme sürecinde: Mustafa Ceylan adını mübaşirden duymak kalbime su serpecek biraz, sen yaşıyormuşçasına avunacağım.

Eklemeliyim:

"Eski dostlarının çoğuyla kırgınsın küssün, ne geçimsizsin, bize ne zaman sıra gelecek, valla senin ne ardından ne önünden gidilir, sağın solun belli olmaz" dediğimde: "siz başkası mısınız, öyle birşey olmaz" derdi, sözünün eriymiş: yaşamından bizi çıkartmadı kendisi çekip gitti bu defa.

Eklemeliyim: Aslında çok çok çok eklemeliyim.....

Yaşı geçkin erkek şairleri tanıtırken "Yeniçağın Dede Korkut'u" diye havalandırırdı. "Sayende Korkutlar'dan geçilmiyor" dediğimde: "mutlu oluyorlar" derdi rahmetli. "Filanca derneğe gol attık" dediğinde: "hadi be hep gol yiyen biz oluyoruz, kitap paralarını onlar alıyor, bir teşekkür bile etmiyorlar, sonra kankam gol attık diyorsun" diye çıkıştığım çok oldu. Çekirge gibiydi bir orda bir burda. Seyyahtı adeta. Sonsuzluğa gidişi de öyle oldu, tezden gitti vardı doldurdu çukuru boş kalacakmış gibi. Telefon ediyorum: "Ceylân neredesin, kimin kalpağını kaldırıyorsun yine?" Evdeyse eğer: "hanımın kalpağını kaldırıyorum" der eklerdi: "Valla kankam bir Gülay'dan bir de senden korkuyorum" derdi. Hele etkinliğin birisinde haklı olarak tartıştığım fotoğrafçı bir ay içinde ölünce "sakın bana bedua ne edeyim deme, sana sataşanlar acilen gidiyor" derdi.

"Gülce Edebiyat Derneği" sadece şairlerin derneğiyse eğer, yönetimden de üyelikten de istifa ediyorum, ne bu be! Bi etkinlik oluyor tıngır mıngır başa sen düşüyorsun, bi de Yusuf'u alıyorsun temsil gücü yüksek güçlü şair diye, yok ben ayrılıyorum!" dediğimde binbir dereden su getirişi gözümün önünden gitmiyor.

"Kankam, celallenme, seninle ilgili planlarım var" der gönlümü alırdı.

Velhasıl:

Hem kızanı, hem küseni hem de seveni çokmuş rahmetlinin. Hepsi de seviyormuş meğerse, arayanından soranından, koşuşturup geleninden anlıyorum. Hani bir mekana gidersiniz, işletmeci aksidir-terstir "bir daha buraya gelirsem iki olsun" diye kendinize söz verirsiniz ama o zat hizmetiyle sizi öylesine çeker ki gitmeden edemezsiniz. "Burada ne var ki!"deyip yine gidersiniz ya işte Mustafa Ceylan böyle birisiydi.

Yayın Tarihi
16.07.2018
Bu makale 2051 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!