MELTEM ESİNTİSİ

Mavi Yolculuk ve ''Patara'' (2)

Mavi Yolculuk ve Patara konusunu incelemeye bu kez Orhan Duru ile devam ediyoruz.   

Orhan Duru (*), Sabahattin Eyuboğlu ve Azra Erhat’ın “Mavi Tur”  yoldaşlarından biridir.  

Öykücü Orhan Duru, 1987 yılında Patara kazıları henüz daha başlamadan ilk baskısı yapılan “Mavi Gezi” kitabının 90 ve 91. sayfalarında, Anamur’dan Bodrum’a kıyı kıyı, kent kent, denizi, karayı, doğayı ve yöre insanlarını anlatırken Patara’ya şöyle değiniyor:  

“Kalkan’ın çok yakınında ve batısında ünlü Patara kumluğu ve Patara kenti kalıntıları uzanıyor. Ova-Gelemiş ya da Kelemiş köyü yakınlarında bir köşe. Göz alabildiğine uzanan ve sürekli dalgaların vurduğu geniş bir kumsal. Kumlar, kıyıdan başlayarak ilerlemiş yıllar boyunca. Kum tepeleri ile tam bir çöl görüntüsü. Bu kum tepeleri eski çağlarda ünlü ve Likya’nın en önemli kentlerinden biri olan Patara’yı örtmüş gibi. Kentin tiyatrosu yarı yarıya kumlar altında. Ortaya çıkartmak için kumları açmak ve başka yere taşımak gerekiyor. Bu da Büyük Sahra’yı taşımak gibi bir şey."  

(Bir de 2020 yılında şimdi görün orayı. Arkeoloji bilimi adına yapılan kazıları, gelinen noktayı ve verilen emeği, akıtılan teri kendi gözlerinizle görün ve boyutlandırın. Kazı heyeti kumla kaplı alandan (tiyatronun olduğu bölgeden) ilk aşamada 3500 kamyon kum taşınarak başka bölgeye aktarıldığını söylüyor. Bu neredeyse 20 bin ton kum demek. Bu kadarla da bitmiyor.  

Kum sadece limanı değil, antik kentin nerdeyse tümünü de kaplamış. adeta İceberg (buzdağı) gibi. Kumun üstünde görünenler var, ama çoğu kum deryasının altında gömülü, saklı bir tarih yatıyor. Bunu öngörecek, çoğu kum altındaki antik kenti bütünüyle görecek, boyutlandıracak bir arkeolog çıkıyor ortaya. Anadolu’yu baştacı etmiş, taşıdığı değerlerle Anadolu’yu hep gündeme taşıyan, yaptığı kazılar ve araştırmaları ile batının görmezden geldiği, küçümsediği Anadolu’yu hak ettiği yere taşıyan, batının Helen’den, Roma’dan başka şey bilmeyen dünyasına karşı adeta savaş açan, Anadolu’yu ezdirmeyen, bir arkeolog Prof. Dr. Fahri Işık çıkmış ortaya. Akdeniz Üniversitesi Arkeoloji Bölümü nün kurucu başkanı, değerli Öğretim Üyesi, Patara Kazısına 1988 de ilk kazmayı, kendisine inanan, güvenen ekibiyle ilk kazmayı vuran başkan olarak ünlenmiş.YAS)  

(Fahri Hoca, Anadolu’yu gönendirmek için dur durak bilmeyen bir bilim adamı. Anadolu uygarlıklarını, arkeolojiyi öğretirken, öğrencilerini de adam gibi yetiştiren bir öğretim elemanı, bir akademisyen. Yıllarca verilen emek, sıcak soğuk demeden akıtılan ter, kazı başkanlığında nöbet devri, çalışmaların kaldığı yerden aynı hızla hatta hız kesmeden devam etmesi, bu kez bir başka Işık, Fahri hocanın sevgili eşi Havva Işkan Işık işin başına geçiyor. Kesinti yok, dur durak yok. Bir antik kent kuma gömülmekten kurtarılacak, yüzlerce yıllık uykusundan uyandırılacak.  

Kazıların başladığı günden (1988 yılı) bugüne başarılan ne çok iş var bir bilseniz. İlk kazılar sırasında ortaya çıkartılan ve “Paterensis” adı verilen Yol-Kılavuz anıtı, ezber bozuyor. Birlik başkenti Patara’nın diğer Likya kentlerine olan uzaklıklarını stadia (2) olarak gösteriyor. Bu sayede uzaklıkları öğrenilen, ama o zamana kadar yerleri kesin olarak bilinmeyen çok sayıda antik yerleşim merkezinin yeri ve konumu belirleniyor. Kısacası, Paterensis (Yol Kılavuz Anıtı), üzerine düşen görevi fazlasıyla yapıyor, başkent Patara, sorumluluğunu biliyor. Yerine getiriyor.  

Kazılar sonraki yıllarda üniversitenin tatilde olduğu yaz aylarında bütün hızıyla devam ederken, kum baskınına karşı da mücadele kesintisiz devam ediyor, öncelikle kazılması planlanan kent merkezinden yaklaşık 7- 8 bin kamyon hafriyat yapıldığı, zorlu bir iş başarıldığı biliniyor.  

Prof. Dr. Fahri Işık, kazdığı kentle gurur duyarak, onu arkeoloji literatürüne kazandırmanın kıvancını taşıyarak, bilinmezlerine çözüm arayarak, övünüyor, “Anadolu’da hiçbir antik kent böylesine görkemli bir kumsalı böylesine değerli bir tarihsel hazineyle buluşturamamıştır. Onu hak ettiği biçimde değerlendirmek ekip olarak bizim boynumuza borçtur” diyordu.  

Kazı heyeti, bugünde aynı inançla gece gündüz demeden artık yıl boyu kazı yaparak antik kenti gün ışığına çıkartmaya çaba gösteriyor. Kazı başkanı Prof. Havva Işkan Işık, tam bir evsahibi. Kenti tanıyan, tanıtan, bulduğu her taşı yerli yerine koyan biri. İşinin uzmanı.  Işık'lar, Patara'nın, Işık ülkesi Likya'nın şansı. 

Yine uzman görüşüne göre antik kentin bütünüyle ayağa kalkması, yaklaşık 3 yüzyıl sürecek bir çalışma. (Tanrı kazı ekiplerine bugün de yarın da sabır, kolaylık ve bol buluntu versin. Ören yeri kaç kazı başkanı daha eskitecek, bugünden tahmin etmek bile zor. YAS)

Biz yine Orhan Duru’nun “Mavi Gezi” kitabında yer alan Patara’ya geri dönelim. Kaldığımız yerden devam edelim: 

“Çevrede eski kentten kalma kalıntılar ve ne işe yaradığı tam saptanamayan yapılar var. Bunlardan birinin Romalılardan kalma bir silo (tahıl ambarı) (Granarium) olduğu sanılıyor. Tıpkı (Demre’deki gibi). Kentin kalın surları yer yer kumdan yükseliyor. Eski yazıtlarda buranın adının Likya dilinde “Pttara” ya da “ Pttareze” olarak geçtiği öngörülüyor. Truva Savaşı’ndan sonra başlayan koloni döneminde ise adı da kendi de Grekleşiyor yavaş yavaş. Bu kentin M.Ö. 5. ya da 6. Yüzyıllarda önemli bir Likya kenti olarak anıldığını biliyoruz.”  

Orhan Duru Patara’ya devam ediyor: 

“Yazar Hekataios, Patara kentinin Tanrı Apollon’un bir su perisinden doğan oğlu tarafından kurulduğunu bildiriyor. Coğrafyacı Strabo(n), ise, daha somut biçimde, çok eski çağlarda Patara’nın büyük bir kent olduğunu, bir limanı bulunduğunu yazıyor. Ayrıca bir Apollon Tapınağı’ndan söz ediyor. Büyük İskender öldükten sonra, onun komutanlarından Batlamyos sülalesinden inen Prolemaois Philadelphos (yani kardeşini seven Batlamyos) bu kenti ele geçirip bir ara Likya Arşinoe’si diye adlandırdı, ama tutmadı bu ad. Patara daha hoş geliyor kulağa. Plinius, “Patara” diye adlandırıyor Roma çağında. Gene İskender’in komutanlarından Seleukos ile Antigonos arasındaki savaşta Likya gemileri Patara limanından açıldı denize. Bu liman bugün kumların altında. Antiochus, M.Ö. 190 yılında Roma’ya karşı savaş açınca, Romalılar da Patara’yı ele geçirmek gereğini duydular. O dönemde ünlü Romalı tarihçi Titus Livius kitabında “… et Patara, capur gentis” dedi. Yani “Patara başkent.” Patara’yı başkent sayan Roma’nın da iştahı kabardı hemen. Amiral Gaius Livius, donanmasıyla saldırdı Patara’ya, ama rüzgardan Patara’ya giremedi. Daha önce sözünü ettiğimiz Kalkan’ın önündeki körfeze sığınabildi. Oradan karaya asker çıkarıp savaştı Pataralılarla. Pontus kralı Mithridates, Roma’ya isyan bayrağını açtığında, buralara kadar geldi ve kenti kuşattı. Likya tanrıçası Leto’ya adanmış ağaçları kestirdi. Ancak yaptığı bu iş, düşüne girince, korktu ve caydı kenti almaktan. Tüm bu olan bitenlerden sonra, zaman içinde Romalı bir kent oldu burası. İmparatorluk döneminde sadece imparatorlar adına değil, Germanicus ve Drusus gibi Romalı komutanlar adına da heykeller dikildi kentin alanlarına. 

Roma’da iç savaş patlak verdiğinde, Julius Ceasar’ı öldüren Brutus da bir ara geldi buraya ordusuyla, kenti kuşattı ve ele geçirdi kale duvarlarının dibinde köle pazarı kurarak. Hıristiyanlık ortaya çıktığında, Noel Baba’nın doğduğu yer olarak tarihlere geçti Patara’nın adı. Bizans döneminde de kentin ayakta kaldığını biliyoruz. Bölgeye Türkler geldikten sonra Cem Sultan’ın Rodos şövalyeleriyle burada görüşmeler yaptığını biliyoruz. Sonra bu koca kent, ilerleyen kumlar, kumullar ve çölle birlikte önemini yitirdi ve tarih sayfasından silindi.” 

Yazar Orhan Duru, Patara’ya ilişkin o günkü bilgilerin ışığında kısa bilgiler vererek, kentin terkedildiğini, uzun bir uykuya yattığını ima ederek bitiriyor antik kentle ilgili bölümü. Ta ki Patara’yı kazan Işık ülkesinin Işık'ları (Havva ve Fahri Işık) bu sıra dışı ören yerini, kumlarını kumullarını kürek kürek temizleyerek adeta toprağı öperek uyandırana kadar.  

Bugün bölgeye dair bilgilerimiz Orhan Duru’nun sözünü ettiği kadar mı? Tabii ki hayır, o günden bugüne köprülerin altından çok sular aktı.  

Likya artık üzerinde çok çalışılan, oylumlu kitaplar hazırlanan ve ayrıntıları ile değerlendirilen bir ören yeri. Yani boşa değil, 2020 yılının Patara yılı olarak kabul edilmesi.  

Daha fazla bilgi edinmek isteyenler için hemen önerebileceğimiz kitapları Prof. Dr. Havva Işkan Işık hazırladı. Likya ve Patara üzerine bu kitaplar. Bölgeyi derli toplu ve bilimsel bir gözle değerlendiren birer kaynak kitap konumunda bu ürünler. Bilimsel değere sahip kitaplar. Edinmenizi, hararetle okumanızı öneririm. İçlerinde açıklayıcı, doyurucu çok sayıda bilgi var. 

Bu konuda Prof. Dr. Fahri Işık’ın yazdığı  “Doğa ana Kubaba”, “Likya Soyunun başkenti Patara”, “Uygarlık Anadolu’dan doğdu” kitaplarını ve Prof. Dr. Havva Işkan Işık tarafından kaleme alınan "Patara” ve “Lukka’dan Likya ya” kitaplarını okumak gerekir. Bizden söylemesi. 

 

Yavuz Ali Sakarya  

Turist rehberi ve eğitimci 

3Ağustos 2020, Antalya  

 

(1) Orhan Duru, 1933-2009 yılları arasında yaşayan öykü ve deneme yazarı, Mavi Yolculuğa katılan ve kitaplaştıran yazarlardan biridir.  

(2) “Stadia”, yaklaşık 180-200 metrelik bir uzunluğu gösteren ölçü birimine verilen addır.  

1 stadia, yaklaşık 600 Roma ayağına eşit olmakla birlikte, bu uzunluk biriminin yöreden yöreye değişiklik gösterdiği bilinmektedir. “Stadion” sözcüğü de “stadia” ile ilintili olup, uzunluğu yaklaşık 200-250 metre, genişliği 25-30 metreyi bulan stadionların (antik dönem stadyumlarının) antik yerleşim merkezlerinde M.Ö. 8. yüzyıldan beri kullanıldıkları bilinmektedir. 

Yayın Tarihi
20.11.2020
Bu makale 895 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!