Koltuk söyleşileri (1)

Mevki ve makamlar gelip geçici olduğu gibi asıl olan, kişinin bu mevki ve makamı işgal ettiği sürece, burada yapmış olduğu uygulama ve icraatların amacına uygun olmasıdır. Ülkemiz kamu ve özel sektörünün tüm birimlerinde bazen görülebilecek hatalı uygulamalar ve alınan yanlış kararlar işte bu koltuklarda alınıyor. Günah ve sevabı ilgili kişiye ait bu karar uygulamaları, acaba Ülkenin kalkınmasını, eğitimine ve geleceğine nasıl etki ediyor…

 

İyi olursa Allah’tan, kötü olursa Kul’dan yaklaşımı ne kadar doğru. Alınan kararların hayata geçirilmesi ve uygulanması esnasında personel, müşteri, kurum ve kuruluşa

Dolayısı üretilen hizmete ve ürüne getirdiği standartlara uygun yenilikler ve kolaylıklar nelerdir. Evet, tüm bunlar doğru alınması gereken kararların içeriği, birbirini tamamlayan unsurların ne derece uyumlu olması gerektiğinin önemini gösteriyor. Buraya kadar yazılanlar tamam, ancak sadece koltuk sevdası ile yanıp tutuşan, bu uğurda gözünü kırpmadan önüne gelen herkesi harcayıp saf dışı bırakan, üstüne üstlük bu koltuğun getirdiği sorumluluğu taşımakta yeteri bilgiye sahip olmayan kişilerin işletmelerde yarattığı kargaşanın sonuçları nereye varmaktadır?

 

Koltuğun Cazibesi.

Koltuk ile sembolize edilmiş mevki ve makamlar, halen sürmekte olan alaturka iş hayatımızın kronikleşmiş aile şirketi geleneğinde, oldukça revaçtadır. Cezbeci özelliklerinden sadece bir tanesini ele aldığımızda, hükmetme ve istediğini kabul ettirmekteki yegâne araç olan ‘Koltuk’, amaç olma özelliğini çoktan kaybetmiş ve gerçekten ‘araç’ olma kimliğine büründürülmüştür.

 

Ülkemiz iş hayatında, en yaygın uygulamalardan biri olan ‘Koltuk dağıtmaya’ yönelik eylemler, klasik aile Şirketlerinde ön plana çıkmakta, kamu sektöründe ahbap çavuş ilişkisi ve siyasi etkenlerden dolayı oldukça yaygın olarak uygulanmaktadır.

Buna göre aslında ‘İş’e göre adam’ olarak uygulaması gereken istihdam maalesef yıllardır ‘adama göre İş’ unsurları ile kendi alanında tavan yapmıştır. Özellikle kamu sektöründe bonkörce dağıtılan mevki ve makamlar, ‘adamına göre iş’ halini almıştır.

 

Eğitim, bilgi, emek harcamadan, tecrübe gerektirmeden elde edilen bu makamlar, buraları işgal eden kişiler tarafından sahiplenilmekte, kendi tecrübesizlik ve bilgisizlikleri nedeniyle, kişilerin kendi kendilerine geliştirdikleri Nasrettin hoca metotları ile yönetilmeye başlanmaktadır. Dolayısı ile Nasrettin hoca’nın birçok fıkralara konu olmuş mizansen yaklaşımlı yöntemleri, günümüz İş hayatında karşımıza çıkmaktadır. Burhan Altıntop misali bir tiplemenin gerçek yaşamda çoklukla var olduğu bir gerçektir. Ülkemize has bu alaturka zihniyetin profesyonel iş hayatına kendi kişisel çıkarları nedeniyle dâhil olma isteği, fikir alışverişinde bulunuyor gibi gözükerek sonuçta yine de kendince doğru bildiğini yaptırmakta her ne pahasına olursa olsun kararlı olduğudur.

 

Bu esnada her şeyi yüzüne gözüne bulaştırmalar ve meydana gelen düşünce çatışmaları, içinde bulunulan durumun somut göstergesi niteliğindedir. Böylesine bir ortamdaki rutin çalışma esnasında meydana gelen bilgi ve kültürel çatışmalar, genellikle ekipteki astların, üstlerinden daha iyi eğitimli ve tecrübeli olduğu durumlarda ortaya çıkmaktadır. Kısacası ‘adamına göre iş’ yöntemi ile alınmış bir sözde yönetici, yönetmekle yükümlü olduğu ekip nezdinde, bilgisiz ve tecrübesiz olduğu anlaşıldığı andan itibaren, kurtlar sofrasında meze olmaya aday’dır.

 

İşte böylesine bir ortamda Koltuk’a olan kara sevdaya dönüşmüş bir tutku ile bağlanan ve onu asla bırakmayı düşünmeyen bir yönetici, kendi karakteristik özelliklerine göre aleyhine olan durumu lehine çevirebilir. Bu oyunda birisi, diğerini mutlaka yiyecektir, ancak dediğimiz, sonuçlar her zaman sürprizlerle dolu bir oyun gibidir.

 

Geçmişin Muhasebesi.

Yıl 1992, sektördeki yedinci yılımda nihayet koltuk sahibi oldum. Şöyle dört tekerli, kolçaklı, boyu ayarlanabilir cinsinden, siyah renkli. 7 yıl, 84 ay, 336 hafta, 2555 gün sonra benimde bir turizmci olarak bir koltuğum oldu. Bu benim ilk koltuğum, dedim ya, bunca yıl sonra gelen bir koltuk. Gerçekten öyleydi, turizmin ağır bir işçisi olarak yaz sıcaklarında güneş altında az çarpılmadım. Nane limon, ağrı kesici iğneler, bol miktarda adını hatırlamadığım birçok ilaçlar tanıklık ettiler benim bu uzun serüvenime. Koltuk benim için büyük sürpriz oldu, açıkçası beklemiyordum.    

 

Yabancı bir Tur Operatörünün Bölge Müdür Yardımcılığı görevi ile bir anda A’dan Z’ye yaklaşık 50 kişinin sorumluluğunu üzerime almıştım. Öyle, şimdiki gibi ne Bilgisayar, ne Notebook, ne internet, ne cep telefonu, ne mesaj, ne msn, ne navigatör. Hiçbir şey yok. Evden çıktığın andan işinin saat kaçta bitip kaçta döneceğin meçhul. Cep’te bir avuç jeton, ilk telefon kulübesi önünde sıraya girerek haberleşme moduna girmek bir gelenek.

 

Şimdiki gençler bilmez, 350 kg ağırlığındaki telefax makinesinin fil ayağı büyüklüğündeki tuşlarına basıp karşı tarafa haber göndermek için uğraşmak için

Ne denli gayret sarf edilmesi gerektirdiği.

 

Öldürücü darbeler sarı renkli kâğıt şeridi delerek geçtiğinde her seferinde pişmanlık duyarsınız kâğıda çektirdiğiniz çileye. Sadece bunlar mı, akşam sözleştiğin kişilerin ertesi gün saatinde beklenen noktaya gelmemesi, işinizin çuvallamasına, dolayısı ile bu işin sonu sizin kellenize mal olacağını hiç söylemeye gerek yok herhalde.

 

Bunlar belki bugün üzerinde gülünebilecek rutin olaylar, ama o dönemde gerçekten çok önem arz eden detaylar. Ne de olsa Sektörümüz ve bizler henüz emekleme döneminde idi. O günlerin zorlukları ve bugünün angaryaları o zamanlar kutsal görevin bir parçası olarak algılanırdı. Otelcisi, Acentecisi, Rehberi, Otobüs şoförü, havaalanındaki polis, evet, herkes ama herkes işin emekleme safhasında idi.

 

Evet, ne de olsa, İlk izlenim ve deneyimler kolay unutulmazlar. Baktım olmuyor,

Bu sistemsizlik kirliliğini en az hasarla atlatmak için Koltuğuma danışma kararı aldım. O mu bana öğretecekti, yoksa ben mi onu eğitecektim. Dizginlerin elimde olması gerektiğine inanan bir kişi olarak bir akşam vakti Ofis binasında mesai bitimi herkes çıktıktan sonra aldım koltuğu karşıma ve başladım sormaya…

 

‘ Anlat bana, kimsin Sen?’ diyerek ilk sorumu yönelttiğim ona.

 

‘ Ne duymak istiyorsun? ’, diyerek soruya soru ile cevap verdi.

 

Koltuk ile muhabbetimiz oldukça uzun sürdü. Konuşmanın sonunda, kendisinden duyduklarım ile meslek hayatımdaki yönetim rotamı artık çizmiştim.

 

Konuşmanın metnini merak edenler, önümüzdeki hafta okuyabilirler.

 

 cbekin@gmail.com – www.canbekin.tr.gg

Yayın Tarihi
15.07.2008
Bu makale 4029 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
Sayın Can Bey, Yazınıza bahsetmiş olduğunuz hususlara Ülkemiz iş hayatında sıkça rastlanmaktadır. Dileğimiz, daha fazla eğitim ve bilgi ile bu sıkıntılara son verilmesidir. Ellerinize sağlık. İkinci yazınızı beklemekteyim. Saygılarımla Uğur Karakaya

Uğur Karakaya 17.07.2008

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!