Kanun-u Muvakkat'ten KHK'lere

Kanun hükmünde kararname (KHK) lerin hızlı  yasama yöntemi olarak kullanılmasının tarihi Osmanlı İmparatorluğu’nun son  dönemine kadar gidiyor.

İmparatorluk rejiminin mutlak monarşiden meşruti monarşiye evrilişinin temel belgesi olan 1876 Kanun-i Esasi’sinin  “Kanunu Muvakkat” başlıklı 36. Maddesi, hükümetlere KHK yetkisini veren ilk düzenleme olarak yasama tarihine kayıtlı.

KHK yetkisi, özellikle olağanüstü dönemlerde siyasi iktidarların “gözdesi”dir! Hükümetleri düzenlemek istedikleri konularda -muhalefet direnci de katıldığında- mecliste geçilmesi gereken uzun “kanun yapma” sürecinin  “sıkıntılarından” kurtarır!

Nitekim daha sonra cumhuriyet hükümetlerinin de başvuracağı bu yolu 1908 Devrimi’ni izleyen zaman diliminde bir süre iktidar olan İttihat ve Terakki hükümetlerinin çokça kullandığı belirtilir. KHK yönteminin iktidarlara sağladığı “gevşek frenli” kolaylık, belki de en açık tarifini Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın ünlü “Yok kanun, yap kanun” cümlesinde bulur.

KHK yöntemi esas olarak olağanüstü hâllerin yasama rejimi. Anayasal ve meşru. Nitekim İttihat ve Terakki hükümetleri bu yöntemi 1908 Devrimini izleyen  hengâmeli dönemde kullanmış. Ne var ki, Türkiye’nin Milli Mücadele ve İstiklâl Harbi gibi en zorlu tarih diliminde rejimi düzenleyen 1921Teşkilât-ı Esasiye Kanunu ile sonraki 1924 Anayasası’nda bu müesseseye yer verilmeyişi dikkat çekicidir.

OLAĞANÜSTÜ HÂLE OLAĞANÜSTÜ YETKİ

Kurtuluşun ve kuruluşun Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal  Paşa (Bazılarının dilini yakıyor; zaferden sonra ve daima Atatürk.) ile savaşı yöneten İcra Vekilleri Heyeti’nin ve de meclisin o belâlı dönemdeki siyasi cesaretine ve özgüvenine  bakar mısınız! Keza, 27 Mayıs darbesinin ürünü 1961 Anayasası da hükümetlere KHK yetkisi vermemiştir.

KHK’lerin Türkiye anayasa sistemine ikinci defa  girmesi için yaklaşık 100 yıl sonra zamanın yüksek komuta heyetince gerçekleştirilen 12 Mart 1971 darbesini beklemek gerekecekti. Özgürlükçü ve demokrat karakterli bu anayasa başta Adalet Partisi olmak üzere merkez sağ partilerce “ülkeye bol geldiği” gerekçesiyle ve elbette 12 Martçı komutanların onamasıyla değiştirilirken, KHK yetkisi de eklendi.    Dönemin hükümetleri bu yetkiyi  azami ölçüde “özgürlükleri sınırlandırıcı” yönde kullandı; hukuk ve insanlık dışı her türlü icraata kılıf etti!

12 Eylül 1980 darbesinin yüksek komuta heyetinin iktidarı da KHK kolaylığını güçlendirerek  anayasaya geçirdi. 1982 Anayasası madde 119  “Tabii afet ve ağır ekonomik bunalım sebebiyle…”, madde 120 de  “Şiddet olaylarının yaygınlaşması ve kamu düzeninin ciddi  şekilde bozulması sebepleriyle olağanüstü hâl ilanını olağanüstü hüküm ve yetkilerle düzenliyor.

1971-1985 yılları arasında 200 civarında KHK çıkarıldı. Bunlardan 34’ü 12 Eylül 1980’den önceki hükümetlere ait.166 KHK ise 12 Eylül 1980-1 Ocak 1985 tarihleri arasında yürürlüğe konuldu.  Turgut Özal’ın başında bulunduğu ANAP hükümetleri, Türkiye’nin özellikle ekonomi yönetimi yapısındaki köklü değişiklikleri KHK’ler yoluyla gerçekleştirdi. 

MECLİS HÜKÜMETİ DENETLİYOR MU?   

AKP hükümetinin 15 Temmuz’daki darbe girişimi sebebiyle ilân ettiği olağanüstü hâl, Anayasanın 120. ve izleyen maddelerine dayanıyor. Buraya kadar sorun yok. Sorun, hükümete bu yetkiyi veren TBMM’nin, yine anayasada belirtilmiş “denetleme” yetkisini kullanıp kullanmadığı veya kullandığını düşünüyorsa denetleme işlevini ne ölçüde yerine getirdiği.

Anayasa madde 91’e bakılırsa, hükümetlere KHK yetkisi veren Meclis’in icraata seyirci kalması gerekmiyor. Aksine ülkenin içine düşürüldüğü “hâller” olağanüstü bile olsa, KHK’lerin meclis denetiminden geçmesi şart ve kimi hukukçulara göre Anayasa Mahkemesi’ne götürülmesi bile mümkün (Ceyhan Mumcu-Erkin Etike, ODATV, 1.7.2016.) Not: CHP yöneticilerinin bu makaleyi bulup okumalarını kuvvetle tavsiye ederim.

Bu konuda “ana akım”  medyada rastlamadığım en ”etraflı” haberi Cumhuriyet gazetesinde okudum (Emine Kaplan, 31.7.2016.) Olağanüstü hâl kapsamında 3 KHK çıkaran hükümet Meclis sürecinde ne yapılması gerektiği konusunda kararsızmış.

Habere göre, “…Bazı AKP yöneticileri, KHK’lerin Meclisten geçmesi durumunda Anayasa Mahkemesi’ne iptal için götürülebileceğini (Mumcu-Etike makalesine tekraren dikkat!) bu nedenle kararnamelerin bekletilmesi gerektiğini düşünüyor. Bazı parti yöneticileri ise, kararnamelerin Meclis’ten geçmemesi durumunda uygulanmasında sıkıntı yaşanacağını kaydediyor…” muş.

AKP yöneticileri haksız sayılmaz. Anayasa ve TBMM İçtüzüğü’nün emredici hükümleri KHK’lerin Resmi Gazete’de yayımlandıkları gün Meclis’e sunulmasını, Meclis’in de bunları en geç 20 gün içinde komisyonlarda, 30 gün içinde de Genel Kurulda “ivedilikle” görüşerek ya olduğu gibi veya değiştirerek kabul ya ret etmesini zorunlu kılıyor.

Haberden anlaşılan şu:  AKP grubu çoğunlukta bulunduğu Meclis’te hükümetin çıkardığı KHK’lerin içini dışını, doğruluğunu eğriliğini, haklılığını haksızlığını, özellikle Türk Silahlı Kuvvetlerini ve ülke savunmasını bugünden hesap edilemez derinlikte sarsacak düzenlemeleri ve elbette siyasi ve mülki idareye verdiği ekonomi ve iş dünyasıyla ilgili “itirazsız” ve geniş yaptırım yetkilerini, Türkiye için doğuracağı sonuçlar açısından denetleme ve gerektiğinde geri çevirme yetkisini kullanamamanın sıkıntısını çekiyor.

Aklını, muhakeme kabiliyetini, ülkeye karşı sorumluluğunu, milletvekilliğinin “özgür” iradesini baştakilere emanet etmenin sıkıntısıdır. Ne tıbbi ne de siyasi çaresi vardır. Bugünlerde baştan aşağıya doğru “iktidar hiyerarşisinin” ve çevre halkalardakilerin dilinden düşmeyen “aldatılmanın” bir başka türüdür ki, şayet kalmışsa, ileride kimi vicdanları mutlaka sızlatacaktır.

Yayın Tarihi
16.08.2016
Bu makale 2272 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

ÇOK OKUNAN

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!