“Hayatı Anlamak” adını verdiğim bu yazıda içinde akıp gittiğimiz hayata ayna tutmak istiyorum. Bu yazının ikincisi “Hayatı Anlamlandırmak” olacak. Bilmediğimiz bir lezzeti, heyecanı, duyguyu, olayı, dokunuşu nasıl anlamıyorsak, hayatımızda bilmediklerimizin olduğu her şeyi ister biz yapalım ister bize yapılsın anlayamayacağız demektir.
Klavyeyi yaşadığımız veya yaşattığımız hayata benzeterek yazdığım “Klavye ve Hayat” isimli makalem yazarken beni de heyecanlandırmıştı ve oldukça da ilgi gördü. Okuyan ve yorum yapan herkese teşekkür ediyorum.
Hayat tüm canlılar için düzenli tekrarlardan ibaret. Düşüncelerimiz, alışkanlıklarımız, yaptıklarımız, konuştuklarımız çok fazla ya da hiç değişmiyor. Dünkü gibi yaşar, dünkü düşündüklerimizi düşünür, dünkü biz olursak dün ile bugün arasında elbette fark olmaz. Bilim adamlarına göre; bir erişkin günde ortalama 80.000 farklı şey düşünürmüş. Ertesi gün bu düşüncelerin 75.000 ini tekrar düşünürmüş. Yani dün ile bugün aynı olurmuş. Dün ile bugününüz farklı olsun demeyeceğim. Fark istiyorsanız düşünce yapınızı değiştirin diyeceğim. Düşüne yapınızı değiştirirseniz, düşünceleriniz doğal olarak değişecektir. Düşünceleriniz değişince paradigmanız değişeceği için hayatınız kendiliğinden değişecektir.
Yaşadıklarımız da, düşündüklerimiz de, yediklerimiz de, gezip gördüğümüz yerler de hep aynı. Hepimiz adına “kişisel hayat” dediğimiz bir döngü yaratıyoruz. Kimimizin döngüsü daha geniş, kimimizin daha dar ama hep bir daire içinde salınan sarkaç gibiyiz. İnsanlar, mekanlar, olaylar, yemekler, kahkahalar, üzüntüler neredeyse hep aynı, hep aynı rutinlikte. Pazartesiden cumartesine devam eden haftada 6.45 de kalk, sabah spor yap, her zamanki malzemelerle(ben neredeyse 35 senedir aynı malzemelerle kahvaltı yaparım) kahvaltı yap, aynı arabayla, aynı yoldan işe git, 12.30 da öğlen yemeği ye, olaylar ve insanlar aynı konuşmalar aynı, akşam eve gel, haftanın aynı günü pazar alışverişi yap, hatta abartmazsam eğer aynı insanlardan aynı ürünleri al, kurulu bir saat gibi belirlenmiş günlerde seviş, her çarşamba akşamı “Ferhundeye” kızıp, her cuma “Çok Güzel Hareketler Bunları” izle. Aynen bilgisayarın klavyesindeki aynı tuşlara basarak yaşadığımız gibi. Abartıyorum belki ama evin balkonuna çıktığımızda karşı evlerde hep aynı insanları aynı yüzlerle görürüz. Mahalledeki insanlara bakın aynı saatlerde gider gelirler. Neredeyse bebekler bile aynı saatlerde uyanırlar.
Aynı yollardan gidiyoruz gittiğimiz yerlere. En son ne zaman değiştirdik yolumuzu? En son en çok sevdiğimiz yemeği farklı bir kombinasyonda ne zaman yedik ya da neden yemeyiz? Hayatımıza en son ne zaman bahsettiğim sevgili boyutunda değil sadece insan olduğu için değerli kıldığımız yeni bir insan aldık minnacık bir sohbet için? Herkes kendi cevabını kendi üretsin.
Hayatı anlamak demek, hayatı nasıl yaşadığımızı ve neden öyle yaşadığımızı bilmek demek. Neden-sonuç ilişkisi içinde sürüp giden bu evrende cesurca hayatımıza ve hayatımızda olup biten her şeye sahip çıkmak gerek. Cesur olmak gerek. Cesaret gerek hayata sahip çıkmak için. Cesurlar hayatta kalanlar ve hayatı sürdürenlerdir. Cesursanız sevebilir ve/veya sevdiğinizi söyleyebilirsiniz. Cesursanız özleyebilirsiniz, cesursanız ayrılabilirsiniz, cesursanız verebilirsiniz, cesursanız deneyebilirsiniz, cesursanız kabuğunuzu kırabilirsiniz, cesursanız kaderinizi değiştirebilirsiniz, cesursanız rest çekebilirsiniz. İşin özü cesursanız yaşamı daha zevkli hale getirebilir ve özgürleşebilirsiniz.
Bugün bizim başımıza gelmese de en yakınımızdaki bir insanın çığlığına kulak vermek, sevincine ortak olmak gerek. Yoksa “duyarsızlaşırız” yada “kapitalist” düşünür “beni ilgilendirmez” modunda yaşarız yada Darvinci olup “Evrenin akışına müdahale etme, sadece güçlüler ayakta kalır” deriz işte o zaman hayatın ve dünyanın vahameti başlar.
Hayatı anlamlı hale getirmenin birçok yolu var bu yollardan birini tarif etmek için Nietzsche’den iki satır şiir aktarmak istiyorum.
Gidene kal demeyeceksin.
Gidene kal demek zavallılara,
Kalana git demek terbiyesizlere,
Dönmeyene dön demek acizlere,
Hak edene git demek asillere yakışır,
Kimseye hak etmediğinden fazla değer verme, yoksa değersiz olan hep sen olursun.
Düşün...
Kim üzebilir seni senden başka?
Kim doldurabilir içindeki boşluğu sen istemezsen?
Kim mutlu edebilir seni, sen hazır değilsen?
Kim yıkar, yıpratır sen izin vermezsen?
Kim sever seni, sen kendini sevmezsen?
Her şey sende başlar, sende biter,
Yeter ki yürekli ol, tükenme, tüketme, tükettirme içindeki yaşama sevgisini,
Ya çare sizsiniz yada çaresizsiniz.
Eğer baba veya anne iseniz size iki çift sorum olacak. “En son ne zaman çocuklarınızın saçlarını okşayarak ne zaman uyandırdınız?” ikinci sorum; “hiçbir cinsel arzu duymadan eşinizi ne zaman öptünüz, ona en son ne zaman sarıldınız ve saçlarını okşadınız?”
Anlamlı ve doyumlu bir hayatı yaşamamız ve yaşatmamız dileğiyle…