BİLİMSEL DÜŞÜNCE

Farklı Bakış Açısıyla Köy Enstitüleri-2

Önceki Yazının Devamı)

 

Ümmi Toplum

Toplumun okur-yazarlık düzeyi tam anlamıyla bir felaketti. Osmanlıya göre birey, insan sayılan erkeklerin sadece yüzde yedisi (% 7), yine Osmanlıya göre birey, insan sayılmayan kadınlarda okur-yazarlık düzeyi sadece binde 4 (%04) idi. (İ.Ortaylıya göre bu oranlar yuvarlak olarak %5E ve %05K). Erkeklerdeki okuryazar olanların çoğu ordu kaynaklı subaylar ve gayrimüslimlerdi. Kadınlara gelince yine bu oranın büyük bir kısmını gayrimüslim kadınlar olduğu bilinirdi çünkü Osmanlıda egemen olan zihniyete göre, dini taassup nedeniyle kadın "şeytan" olarak niteleniyor, onun okuryazar olması "toplumu bozacağı" varsayım anlayışı egemendi.

Okul çağına gelen her dört çocuktan üçü okula gitmiyordu. Bu üçün tamamı köylük yerinde kız çocuklarıydı.

Ülkenin tüm şehirleri ve köylerinde var olan toplam ilkokul sayısı sadece 4894 idi. Şehirlerde var olan ortaokul sayısı 72, lise sayısı ise 23 kadardı. Köylerde ortaokul-lise gibi kurumlar zaten yoktu. Ülkedeki liselerin tümünde sadece 230 kız öğrenci kayıtlıydı. Bunların bir kısmı da devamsızdı, eğitim ve öğretim süresini doldurmadan ya okuldan alınıyor ya da kocaya veriliyordu. Unutmayalım ki lise düzeyindeki bu okulların bir kısmı ya misyoner okulları ya da farklı devletlerin adlarıyla anılan okullardı. Örneğin Amerikan koleji, Fransız koleji gibi... Kayseri Talas'ta, Harput'ta, Tarsus'ta, Şebinkarahisar'da, İstanbul'da olduğu gibi... Bu kolejlerde görevli öğretmenlerin tamamına yakını misyonerdi!

Devletin okullarında görevli öğretmenlerin üçte birinin, öğretmenlik diploması, pedagojik eğitimi yoktu.

"Eğitmen" diye tabir edilen okuryazar ve dört işlem hesap bilen insanlar "öğretmenlik" yapıyordu.

Üniversite mi?

Sadece İstanbul'da tek üniversite vardı ki o da medreseden biraz iyi düzeyde olan "darülfünun" adıyla anılıyordu. Pozitif bilimlerden çok dini, mistik, tasavvufi konuların işlendiği dersler programda yer alıyordu.

Gökbilimle (astronomi) ilgilenen "kâfir" sayılıyordu.  Bir zamanlar İstanbul Tophane'de kurulan rasathanede "...gökteki meleklerin cinsel organları seyrediliyor, Tanrı'nın işine karışılıyor, semadaki perde yırtılıyor.." gerekçesiyle şeyhülislam tarafından çıkarılan fetva gereğince dönemin padişahının emriyle rasathane top ateşine tutularak yerle bir ediliyordu! Ona göre ülkedeki bilimsel düşünceyi ve anlayışı tahmin edebilirsiniz...

Tarihçilere göre Osmanlının kuruluş tarihi değişken olsa da genel kabul gören imparatorluğun yaşam süresi 620 senedir. Bu süre zarfında Osmanlının resmi devlet dilinin özü Türkçe olmasına karşın yüzyıllar boyunca Türkçeyi bozmak için ellerinden geleni yapmışlar.

Türkçeye Arapça, Farsça, Fransızca, İtalyanca kelimeler, Levanten terimler katarak "Osmanlıca" demişler. Devletin yazışmalarında, resmi dilinde kullanılan kelimelerin sadece %5 kadarı Türkçe olduğunu dil bilimciler söylüyor.

Arap alfabesi kullanılıyordu, Arap kültür emperyalizmi devlet eliyle uygulanıyordu!..

***

Şu ifadeleri çokça duyuldu hem yazılı metinlerde hem sözlü görsel medya programlarında... Bu konuda seri yazılar da yazdım. “...Harf devrimi yapıldı, bir gecede cahil kaldık. Dedelerimizin mezar taşlarını bile okuyamıyoruz..." diyenlerden başka bazıları da kendi cinsini beğenmemiş olmalılar ki "...Harf devrimiyle köpekleştirildik...” deme sapkınlığını bile gösterdiler!..

Bre Allah'ın cahili, bir Macar devşirmesi olan "İbrahim Müteferrika" matbaayı Osmanlı ülkesine getirdiği tarihten başlayarak Osmanlının tarihteki raflarda yerini aldığı 1918 tarihine kadar geçen zaman 150 yıldan fazla zamandır. Bu zaman zarfında basılan toplam kitap sayısı sadece 417 adettir. Hâlbuki Gutenberg’in ilk matbaasından sonra, yani 1453’ten 1850’ye kadar 400 yılda Avrupa’da 8 milyon kitap basılmıştı (Ortaylı,2021).

Ünlü Fransız düşünür Voltaire, şu ifadeyi kullanıyor: "İstanbul’da bir yılda yazılanlar, Paris’te bir günde yazılanlardan daha azdır!"

Neymiş efendim, adam bir gecede "cahil" bırakılmış! Dedesinin mezar taşını okuyamıyormuş!

Bre Allahın cahili sen zaten cahildin %7'lik okuryazar oranının bir kısmı sadece okurdu yazamazdı. Yere göğe sığdıramadığın o muhterem padişahlar sana bu halleri uygun görmüşler... Haddini aşarak cumhuriyetin kazanımlarına, harf devrimine "laf" edersin!

Hayatında eline okuldaki ders kitabından başka kitap almamış, bir resim, heykel galerisine, müzik holüne, kütüphaneye, müzeye gitmemiş Allahın cahili kalkıp cumhuriyete, onu kuran iradeye laf söylüyor!

Sen önce adam değil insan ol!

Sahip olduklarının kimin/kimlerin sayesinde olduğunu bir nebzecik de olsa düşün. Önce adının Dimitri, Yorgo olmadığına şükret!

***

Sağlıksız Toplum

Sağlıksız bir toplum var. Toplumda yaygın olan hastalıkların başında sıtma (iki milyon sıtmalı), frengi (1 milyon frengili), trahom (3 milyon trahomlu) hastalıklı insanın yanı sıra sayıları tam belli olmayan ve toplumda yaygın olan verem, tifüs, tifo salgını her yerdeydi... Doğan her beş bebekten biri yaşını doldurmadan ölüyordu. Toplumda birileri 50 yaşına vardığında "yaşlı-ihtiyar" sayılırdı ortalama yaşam süresi 40 yılı geçmezdi.

Anadolu'da tıbbiyeyi bitirip sağlık hizmeti veren doktorların sayısı toplam 337, eğitimli ebe sayısı 136, eczacı sayısı 60 idi. Diplomalı diş hekimi hiç yoktu çünkü okulu yoktu. Bunların hepsi sadece şehirlerdeydi. Böyle bir sağlıksız, hastalıklı toplum Osmanlıdan Cumhuriyete miras olarak kalmıştı. Böyle bir tabloya Köy Enstitüleri nasıl çare olacaktı, onu da sonraki yazılarda okuyacaksınız.

 

(Devamı olacak)

Yayın Tarihi
18.05.2021
Bu makale 912 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!