ANKARA'DAN

Falına bakılan ülkede yaşamak

Uzun yıllar yöneticilik yapınca, bazı şeyleri önceden görmeniz daha olası oluyor. Tabi, kendinizin denetleyebildiği süreçlerde. Yoksa, siz de başkalarının değirmenine su olarak akıp gidiyorsunuz.

--Sorun bir şeyleri bilip-bilmemek değil, aynı kazanda kaynarken, bazıları "huşu içinde" sizin bir şeyleri önceden görüp, rahatsız olup, çırpınmanızda.

--Artık öyle bir dünyada yaşar olduk ki, "bana ne"demek mümkün olmadığı gibi, tek başınıza "gemisini kurtaran kaptan" olmanızın da olanağı ve olasılığı yok.

--Her koyun kendi bacağından asılıyor ama, Nazım'ın deyişiyle “Gocuklu Celepler” sopasını kaldırarak, koyun sürüsünü istenilen yöne sürüklüyorlar, yetmiyormuş gibi bir de, bazılarına kasabın bıçağını yalatıyorlar.

--Haberlerde geçti, "Doktor Kıyamet" olarak bilinen ünlü yatırımcı Marc Faber, Türkiye ekonomisi ve finans piyasası için bir açıklama yapıyor ve "yatırımlar için Türkiye'nin cazip olduğunu belirterek, 'Türkiye'de hisse senedi almayı düşünüyordum. Almadım ve piyasada düşüş yaşandı.'" diyordu.

--Dünyada, ekonomi ve üretimleri ile gittikçe belirginleşen ülkeler var

--Neler ve kimler mi?.

--Herkes, Amerikan ekonomisin ne zaman bu krizden çıkacağını, İngiltere dışında ki Avrupa Ülkelerinin yaşadıkları ekonomik ve sosyal-siyasal sorunları nasıl aşacaklarını tartışıyor.

--Buna bir de COVID-19 dünya salgını eklenince hükümetler, devletin hazinesinin kapılarını birer birer halka açmakta, "kargün akçelerini" halka salgın günlerinde dağıtmaktalar.

--Bir takım sorunları olsa da, nedense başta Küba, Kuzey Kore, Çin, Rusya gibi bilinen liberal kapitalist olmayan ekonomik sistemleri olan ülkeler, dünya çapında yaşanan bu krizi en az hasar ile atlatmaya çalışıyorlar.

--Bilinen anlamda olmasa da, Küba'da tam, diğer ülkelerde de bir şekilde "sosyalist" yönetim ile planlı ekonomik programlar uyguluyorlar.

--Bu kadar karmaşa ve kafa karışıklığı içinde ekonomik krizin zirvelerinde dolaşan ülkemizde ise sanki halkın önceliği; ekonomik sorunlar değil de, siyasilerin iktidarlarını sürdürmek için uyguladıkları "cambaza bak" politikalarına yandaşlık yapmak için ağzı olan herkes konuşuyor. Hem de boş boş!..

--Sonuç, kocaman bir hiç!..

--Azıcık Türkiye Cumhuriyeti tarihini bilen kişiler, Atatürk ve sonrası "planlı ekonomik sistemleri" uygulayan parti ve siyasi iktidarların ülkeye kattıklarını göreceklerdir.

--Fabrikalar, Üretim çiftlikleri, sanayi kuruluşları, sağlık ve sosyal güvenlik. Kara ve deniz yolları ile, devasa havayolu ve denizyolu ile madencilik şirketleri gibi.

--Peki sonra. Kapitalist dünya ikinci dünya savaşı ile kendi krizini aşıp paylaşımlarını yaptıktan sonra, bizim gibi ülkelerde 1980'lerden sonra uyguladığı ekonomik sistemler ile kamunun tüm varlığına göz koymuş ve seçtirdikleri iktidarları ile de, halkın yıllarca emek vererek oluşturduğu her şeyi piyasaya peşkeş çekmişlerdir.

--Sonuç, hala bir karmaşa yaşanmakta, üretim değil kredi bataklığında, kamunun her türlü kaynağı kullanarak zaman geçirilmeye, iktidarlar sürdürülmeye çalışılmaktadır.

--Ama nereye kadar?

--Sizi bilemem ama, ben avarelik olsun diye sokaklardan yaya ya da araba ile geçerken "satılık ev" ilanları ile dolu ev pencerelerine bakarken için sızlıyor.

--Unutmayın dünya ekonomisinin yaklaşık %30'den fazlası, karşılığı olmayan köpük. Her an patlıyor.

--Üretim olmayınca da, herkes kesesinden bankaların kredileri ve kredi kartları sayesinde borç yiyorlar. "Borç yiyen, kesesinden yer" derler ama, ortada da bir kese olmadığına göre, garip bir durumun olduğu kesin.

--AKP/Ak Parti, kendisini iktidara getirenlere hizmetini aksatmadan, profesyonelce sürdürmektedir. Şıracının şahidi bozacı misali bir de ortak olunca, her şey tamam, da!..

--Atık, marketlerin önünde "abi bir şey al", yolda "açım para ver", ışıklarda cam silenden, mendil satandan geçilmiyor ve zabıtasından polisine kadar buna da göz yumuluyor ama, nereye kadar.

--Anadolu'da, böyle durumlar için iki söz güzeldir.

--İlki, "aç tavuk, kendini darı ambarında görür",

--Diğeri de, "Aç köpek, fırın deler".

--Hangisinin filmi vizyonda bilmiyorum ama, fırında da ekmek kalmadığını söyleyeyim.

--Ben artık siyasilerin birbirini tutmayan ve hedefi olmayan günü birlik açıklama ve konuşmalarından sıklıdım.

--Ya bu ülkenin helâl ekmeğini yemiş, suyunu içmiş, ataları bu topraklar uğruna kanlarını dökmüş yurtseverlerinin, daha ne kadar boğazlarına düğümlenen sözleri ile yerlerinde oturacaklarını merak ediyorum artık.

--İktidarına da, muhalefetine de ne zaman " yeter artık bıçağı kemiğimize dayadınız" diyecekler?

--Her ne kadar sorun değilmiş gibi geçiştirilse de, bu ülkede:

--LOZAN ANTLAŞMASI ile de Montrö Sözleşmesi ile de, Atatürk Devrim ve İlkeleri ise sorunları olan yerli ve yabancı o kadar çok ki.

--Olaylar ve olanlarda değil, Türkiye Cumhuriyeti Yurttaşlığı, Özgürlükler ve eşitlikler, hakça ve halkça üretim ve bölüşümün, temel ilkelerde birleşmenin tam vaktidir bugünler.

--Sağcısından solcusuna, her ne etnik kökenden gelinirse gelinsin Türkiye Cumhuriyeti Yurttaşlığında birleşmeli ve buluşmalıyız.

--Bakın belki anlamadınız ama, "Doktor Kıyamet" olarak bilinen Marc Faber, Türkiye ekonomisi ve finans piyasası için şöyle açıklama yapıyor: "yatırımlar için Türkiye'nin cazip olduğunu belirterek, 'Türkiye'de hisse senedi almayı düşünüyordum. Almadım"

--Bunun anlamı ne biliyor musunuz?

--Özellikle genelde, genel iktidara akarı ve çıkarından dolayı destek olan seçmen ile, yerelde de, iki kadro bir ihale için her şeye gözlerini yuman muhalefet seçmenine huuu komşu "gemi su alıyor!.." da!..

--Hâlâ anlamadınız mı?

Yayın Tarihi
08.04.2021
Bu makale 1076 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!