ANKARA'DAN

Eylül'de gel...

Son yıllarda Coronavirüs uluslararası salgını nedeniyle okulların açılışı da kapanışı da arapsaçına dönse de;

Önceki yıllar yıllar, yaz bitmeye yüz tutar, ve Eylül ayının genellikle ikinci haftası ortaokul, Lise ve dengi okullar açılırdı.

Mayıs sonu haziran başı ne olduğunu anlamadan kapanırdı okullar. Bayramlar, törenler, dersler derken bir de bakılırdı ki, okullar kapanmış, yaz tatili başlayıvermiş.

Arkadaşım dediğim ağabeyimin telaşı, sevdiği kız orta okul sonrası yatılı okul sınavlarına girmiş, büyük olasılıkla da bir okulu kazanıp gidecek. O da olabildiğince işi garantiye almaya çalışıyor, sevdiği kızı her fırsatta görmek, konuşmak istiyordu.

Ağabey, bekar öğrenci evimde komşumdu. Dolayısı ile onu kırmam olası değildi, bir bahane ile kapımı çalıyordu.

Yemekten sonra, kasabanın en işlek caddesinde volta atacak, belki de sevdiği kızın evinin önünden geçerken pencereden onu görecek, konuşacaktı. Bu umut bir başka şey doğrusu.

Gündüzün sıcağı yavaş yavaş gitmeye başlamış, açık olan pencereler kapanıyordu evlerde. Ağabeyim iyi ıslık çalardı. Sevdiği kızın evinin önüne gelince başladı ıslık çalmaya.

Loş pencere önünde silüetler görünüyordu.

Bir iki yakın tur, voltadan sonra, sevdiği kız iki katlı evin penceresinden göğsüne kadar sarktı, bir sağa baktı bir sola, sokakta bizden başka kimsecikler yoktu.

Ben hızlanıp arkadaşımdan biraz öne geçtim ki, onlar rahat konuşsunlar. Tabi, kızın ağabeyleri de vardı, hem de vukuatlı cinsinden. Azıcık korku, azıcık arkadaş hatırına dayak yeme pahasına durumu idare ediyoruz.

Ağabey ile kız arkadaşı pencereden bir şeyler konuştular.

O zamanlar evlerin bahçeleri geniş, böyle üst üste bina yığınları yoktu. Ağabey sevinçle gelince, ben de evin arka bahçesinde buluşacaklar onları nereden, nasıl koruma altına alırım diye düşünüyorum.

Derken sevinçle gelen ağabeyime ne oldu, ne konuştunuz? dedim.

Ağzı mutluluktan kapanmayan ağabeyimden, ben evin arka bahçe çitinden atlıyorum, kız da oraya gelecek demesini beklerken;

O gayet sakin ve pişkin pişkin, ne gereği var ise, sanki kendisinde yokmuş gibi, coğrafya kitabını ve bir gün sonraki dersini sorumuş.

O zaman da çok gülmüştük, geçenlerde gittiğim memlekette karşılaştığım ağabeye sordum;

Abi, coğrafya kitabından ne haber?

Önce anlamadı, sonra ne dediğimi anlayıp uzun uzun güldükten sonra, ne coğrafya kitabı kendini topladı, ne de bana ders oldu.

O cildi dağınık sayfalar gibi savruluyor, bense bir zamana, bir olanlara bakıp bakıp ne zamanlar geçirmişiz diye, çocukluğun çocukluğuna gülmekten kırılıyorum, demişti.

Ne günlermiş be, kız beline kadar kendini pencereden savurmuş, belki de arka bahçeye gel diyecek, ağabeyim şaşkınlıktan coğrafya kitabını soruyor. Sevginin kıyılmazlığını düşünebiliyor musunuz?

Eylül de gelinişti ama, o zamanlar eylül hüzün, hazan değil kavuşma mevsimiymiş. Çocukça aşklar için.

Ömrün uzun, kulakların çınlasın sevgili ağabeyim, o zaman şaşırtmıştın ama bu kez beni çok güldürdün.

Yayın Tarihi
20.10.2021
Bu makale 1119 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!