YARINA YOLCULUK

Entel Köyün Muhtarı

çocukluğum - erik kamaşması-

duruyor çayırların arasında

gelincik boynunda

Nurtaç İnci



Yazacaklarımın beni nereye götüreceğini bilmeden ve engellemeden yazmaya başlamak istiyorum.


Anadolu coğrafyasında yaşayan güzel insanlarımızın tertemiz duygularını yaşayan, yaşamasına şahitlik etmiş belki de son nesilim. Kendi oturduğu minderi misafirinin altına vererek rahat eden misafirperverliği yıllarca yaşayarak bu coğrafyanın dağlarını dolaştım, sofralarına oturdum, hep beraber kurulmuş hayallere ortaklık ettim. Bunları yaşadığım için de kendimi şanslı sayarım. Ben çocukken babamın öğretmenlik yaptığı 100 haneli Dereköy’de bir yaz gecesi saklambaç oyununda amcaoğlum saklandığı yerde uyuyup kaldığı için bulamamıştık o da sabaha kadar uyumuş ve sabah çıkıp gelmişti. Annemlerin bu olaydan haberi yoktu ama biz hiç merak etmemiştik. Köyde güven vardı çünkü herkes temiz düşünüyordu, saftı.

Ben o saflık içinde büyüdüm, şehre geldiğimde ise defalarca kirlenen çocukluk hayallerimi, bildiklerimi koruma telaşı içinde bu yaşlara geldim. Paranın ve para kazanma hırsının bu duyguyu nasıl kirlettiğini en iyi bilenlerdenim.

Fırsat buldukça sinemaya gider ve yaşadığım günlerde olup bitene şahitlik ederim. Her film beni alır yaşamdaki bir sevincin, hüznün, ayrılığın, var olma çabasının, dayanışmanın içine çeker götürür ve sanki kendi evimde, kendi apartmanımda, mahallemde yaşanıyormuş gibi içselleştirir kendimi oradaki bir oyuncu ile tariflerim, ağlarım, düşünürüm, hüzünlenirim. Çocukken göremediğim, anlayamadığım, anlamlandıramadığım ilişkilerin nasıl kirlendiğini, kirletildiğini, masum Anadolu insanımın masum duygularının foterli, kravatlı adamlar tarafından nasıl suistimal edildiğini anlarım.

Yönetmenliğini ve senaristliğini Yüksel Aksu’nun yaptığı “Entel Köy, Efe Köye Karşı” filminde de sanki kendi çocukluğumu yaşadım. Paradan kaçan ama paranın gücünü bilen bir gurup insanın, İstanbul’dan kaçıp Ege’de bir köyün kıraç tarlalarını, eski evlerini, eski eşyalarını alıp, köylünün göremediği geleceği görüp, Avrupa Birliği fonlarından da yararlanarak kurdukları köy hayatı üstünden ekolojik tarım ve alternatif turizm uygulamaları ile köylünün kendisine aslında hangi fırsatların içinde olduğunu dramatik, hele termik santral için köye gelen foterli insanların masum, saf, tertemiz, kolay inanan insanlarımızın bu duygularını nasıl manüpüle ettiğini trajikomik bir dille anlatmışlardır.


Ben izlemekten çok keyf aldım bu filmi.

Yahyalı ilçesinde yapılan Ağcaşar ve Kovalı barajlarının 1977 Haziranında temel atma töreni için gelen dönemin Başbakanı Süleyman Demirel’in söyledikleri sözler hala aklımda. Ben lise ikinci sınıfta toy bir delikanlı idim. Kaç gün boyunca heyecanlanmıştık tüm arkadaşlarla birlikte başbakan gelecek diye. Başbakan geldi tüm avanesiyle, çıktı kürsüye “Bu barajlar yapılınca hepiniz balıkçılık yapacaksınız…….. hepiniz iş bulacaksınız……….. hepiniz ………….” dediğinde on bin kişi bravooo diye alkışlıyordu. Aynen filimdeki termik santral yapımı için föterli adamların köylüleri kandırdığı cümlelerden oluşan konuşmasında. Şimdilerde yurdun dört bir yanında yapılması düşünülen HES olarak bilinen hidro elektrik santrallerinin yapılması için köylülerin nasıl kandırıldığı da bu senaryonun bir parçasıydı sanki.

Sonrasında bu sular barajda tutulunca o barajların yapıldığı yerdeki endemik ve ekolojik yaşam bitti, Sultan Sazlığı olarak bilinen kuş cennetini besleyen sular hapsedildi. Evet barajda balık oldu ama sadece 2-3 kişinin karnını doyuracak kadar, sadece 2-3 kişiye iş imkanı sağlandı ama Ağcaşar Köyü sular altında kaldı anılarıyla birlikte. Fakat Sultan Sazlığına artık yabanıl göçmen kuşlar gelmez oldu, o civardaki ekolojik denge bozuldu. Aynen Elmalı’daki tarım alanı açmak için kurutulan gölün Avlan Gölünün kurutulduktan sonra çevredeki ormanları tırtılların basması gibi.

Şimdilerde hem Avlan gölüne hem de Zamantı Irmağı üzerine yapılan bir başka HES’den tünellerle Sultan Sazlığına su tutuldu. Fakat artık oraya o kuşlar gelmeyecek. O ormanlar kurudu. Binlerce milyonlarca parasal sermaye boşu boşuna çar çur edildi. Oraya su getirmek için yapılan HES’in olduğu yer de yok edilerek.

Filimi izlerken Efe Köy muhtarı gibiydim, yakışıklı ve alaman kızına aşık, rakı içip türkü söyleyen. Şimdilerde gözlerimi kapatıp çocukluk anılarım içinde Tortum ilçesinin şivesinde çocuk olarak kalan “Anali ben çayı gırtlama içirem, anali” diyen Faik’i büyütüyorum.

Ben foterleri ve foterli adamları hala sev(e)mem. Çocukluk anılarımı, anılarımdaki mekanları, dağları, ırmakları, şelaleleri, yolları, ağaçları, domatesi, kabak çekirdeğini kirletenlerin hepsi foterli idi.

Lütfen herkeslere bu filmi izletin. Tavsiye edin. Sonra da gözlerinizi kapatıp aklınızdan aşağıdaki şiiri geçirin.



büklerin içinden geçtim, ellerimi kim çizdi?

dereyi gördüm, eteğim kumlu telaş

yılanla yarışarak, karıncayla göz göze büyüdüm,

başka kimse büyümesin

şehrin mermer meydanına

diktim, içimde genişleyen ağacın heykelini

Nurtaç İnci

Yayın Tarihi
19.03.2012
Bu makale 17674 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
yazınız çok güzel hasret özlem saflık pişmanlık kokuyor

ali susar 23.08.2012

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!