Rahmetli babam dostluk için: "yüz yapraklı boş defterin varsa doksan dokuzunu müspet diye doldur, birini de ne olur ne olmaz diye boş bırak" der, eklerdi: "Insanoğlu beşer şaşar" diyerek uyarırdı. Babamın çoğu söylemleri kulağıma küpe elbette ki.
Dost, mutlu günleri daha güzel, kötü günleri ise paylaşım yoluyla katlanılabilir kılandır ama bazen yavuz hırsız evsahibini bastırır, hem suçlu hem güçlü, suçu gelin etmişler kimse güvey girmemiş veya dinime söven müslüman olsa ya da sütten çıkan ak kaşık misali empatiden yoksun, öz eleştirileri olmayan, peşin hükümlüler olaylara atgözlüğü ile bakarlar, laf sandıkları gevelemelerinin ince dokuyup-sık eleyenler tarafından dikkatlice değerlendirildiğinden habersizdirler. Bu kişiler özgüvensiz nalıncı keseri gibi kendilerine doğru yontarlar. Oysaki kurtçuk insan kafasına bir kez girmeye görsün, o küçücük böceğin koca çınarı devirmesi gibi, içten içe yürekte bir burguyla çalışır sanki ve beklenen akıbet gecikmez. Güçlü gövde yıkılırken yılların yeşerttiği dostluk ağacını da kökünden söküp atar.
Önceleri de sıkça belirttiğim gibi: “Güven karaca gibi çekingendir bir kez ürküttüğünüzde tekrar yakalamak çok zordur" der adını anımsayamadığım ünlü bilge.
Daha yüzlerce cümle kurulabilir. İyiliğe karşı iyilik herkesten beklenen doğal davranıştır. İyiliğe karşı kötülük, ahlak dışı tutumdur. Kötülüğe karşı iyilik ise sadece seçkin ve erdemli kişilerin işidir” "sana taş atana sen ekmek at" atasözü bunu pekiştirir.
"Dost düğünde halaya, ölümde tabuta omuz verendir" demiş Mevlana. Amenna.
İnsan insanı darda tanır, dostları zor zamanlarda tanırız diye söylenir.
Patikalar kolaylık, kestirme, yan yol demektir. Toprağın bağrına kazma vurulduğunda toprak yarılır, yol olur, adem yürür, adam olur dost olur.
Yıllarca yürürsün bir gün gelir yol ayrılır oysa aynı yolu yürüyebilmek dostluğun özüdür. Dost ile yürünen yolda mesafenin ve zamanın da önemi yoktur. Birlikte sapmadan yürümek zaten başlıbaşına dostluktur.
Söz var engin düşürür, söz var dağdan aşırır.
Kıssadan hisse
Hikâye olunur ki: Pir Sultan Abdal, idam edileceği darağacına doğru yürümeye başlar. Hızır Paşa emir verir: “Herkes Pir Sultan’ı taşlasın, taş atmayanın boynu uçurulacak, bilsin.” Uğruna mücadele ettiği halk, Pir Sultan’ı taşlamaya başlar. Taşlar Pir Sultan’a kadar gelmekte, ama ona değmeden yere düşmektedir. Pir’in musahibi (can yolda- şı) Ali Baba, taş atmasa da can korkusundan Pir’e bir gül atar. Gül, Pir’e değer değmez gönlü yaralanır ve can özünden akar sel gizli gizli. Can dostunun bu hareketinden incinen Pir’in dudaklarından şu nefes dökülür:
Şu kanlı zalımın ettiği işler/Garip bülbül gibi zaralar beni
Yağmur gibi yağar başıma taşlar/İlle de dostun bir tek gülü yaralar beni
Dar günümde dost düşmanım belli oldu/Bir derdim var idi, şimdi elli oldu
Ecel fermanı boynuma takıldı/Gerek asa, gerek vuralar beni
Pir Sultan Abdal’ım can göğe ağmaz/Haktan emrolmazsa rahmet yağmaz.
Şu ellerin taşı hiç bana değmez/İlle dostun bir tek gülü yaralar beni