YAŞAMAK ZAMANI

Diken Tarlasından Gül Bahçesine: 26

Evlerinin Önü İncir Ağacı

 

her engeli aşar

eğer seviyorsa insan

yeter ki gerçek olsun

yeter ki candan

                        H.E.

 

“Eşiniz Güler Hanım’ın reçel yaptığı küçük mor incirlerden başka incir ağacı var mı bahçenizde?” diye sorarsanız, öyle mi?

Olmaz olur mu? Var, var!

Hem de birkaç çeşit…

Onlardan biri ak incir… Bahçıvan evinin önünde… Her yıl 10 Ağustos’ta verir; ilk meyvesini. Şaşırmaz tarihi hiç. Ne daha erken, ne daha geç…

Dışı beyazdır ama içi pespembe… Oldukça büyük ve tatlı…

İster misiniz, bu ağacın öyküsünü anlatayım size bugün? Bahçıvanımız İlyas Efendi’nin dilinden:

“Bir bahar günü… Aylardan mayıstı sanıyorum. Günlerden cuma… Öğleye kadar çalışıp banyoya girerek bir boy abdesti aldım önce. Temizce giyinip köyün yolunu tuttum.

Yarı yolu geçmiştim ki, selâ vermeye başladı hoca. “İyi, dedim; zamanında çıkmışım, geç kalmadan varacağım camiye.”

Gerçekten de köy meydanına vardığımda, ezana başlamıştı.

Her cuma olduğu gibi kalabalıktı cami. İçeriye girmeden önce, birkaç tanıdıkla karşılaşıp selamlaştık. Hal hatır sorduk birbirimize. Sonra camiye girdik.

‘O gün ne anlattı hoca minberde?’ diye sorsanız, valla hatırlamıyorum.

İbadetimi yapıp eşim, çocuklarım, yakınlarım ve bütün insanlar için güzel güzel dualar ettikten sonra çıktım.

Camiye yakın olan bakkaldan üç ekmek alıp dönerken, yola uzanmış bir incir ağacı dalının yaprakları çarptı yüzüme. Tutup çekince bir karış kadarı kopup elimde kalıverdi.

Sokağa atamadım da o küçük parçayı, niçin öyle yaptığımı bilmeden cebime sokuverdim.

Ne kahvede oturup bir çay içtim, ne de minibüse bindim. Yürüyerek geldim yine bahçemize. Ekmek poşetini verince hanıma, ‘Bir cigara içmeyi hak ettin artık İlyas’ deyip elimi cebime atınca, çoktan unutup gittiğim o incir dalı geldi elime.

Çöp kutusuna atacağıma, yapraklarını koparıp balkonun önünde toprağa gömdüm onu. Kızım Dilem, bir parantez açmış. Onu okuyalım önce:

 (Gerçekten mi?.. Bak bunu bilmiyordum. Küçük hikâyeler değer katıyor her ağaca. Demek o yüzden o kadar lezzetli, o ağacın incirleri. İlyas Amca’yı da, o günleri de çok özledim babacım!)

Burada yeşerip büyüyecek de yazın balkona gölge yapacak, meyvesini yiyeceğiz gibisinden hiçbir düşünce geçmedi aklımdan o sıra.

On, on beş gün sonra bir de baktım ki, bir incir filizi çıkmış topraktan. Oysa çoktan unutmuştum ben onu. Yeşerir diye bir beklentim olmadığı için, su falan da vermemiştim.

Balkonumuzu güzelleştiren, yaz sıcağında gölgesiyle bizi serinleten, ağustosun ilk haftasından itibaren bir ay boyunca meyvesiyle bizi doyuran incir ağacının aslı, o bir karış çöptür; Hüseyin Bey.”

İşte böyle anlattı; o incir ağacının öyküsünü, sevgili bahçıvanımız İlyas Efendi. (Babacıım, bu yazının dizgisini bitirir bitirmez, bir sesini duymak istedim; İlyas Amca’mın.)

Ne çalışkan, ne temiz yürekli bir insandır; “Küçük Çiftlik”e adını veren, bahçemizin sevgili emektârı benim dürüst ve efendi bahçıvanım! (1)

Kayısı ağacından aldığım dersle, bu ağaçtan birkaç fidan dikeceğim bu bahar.

***      ***      ***

Prof. Dr. YÜMNİ SEZEN

            Eski bir Köy Enstitüsü olan, Diyarbakır/Ergani’deki Dicle İlköğretmen Okulu’nda 1961 – 1964 yılları arasında üç yıl birlikte çalıştım; Prof. Dr. Yümni Sezen’le.

            O, Ankara İlahiyat Fakültesi mezunuydu ve din dersi öğretmeni… Öğretmen olarak yetişmemişti ama öğretmen okulu mezunu ve eğitim enstitülü birçok öğretmenden daha iyi bir eğitimciydi.

            Din dersi öğretmeniydi; fakat asla yobaz değildi.

            O yüzden hiçbir kavgam, hiçbir olumsuz tartışmam olmadı kendisiyle.. Dolayısıyla o günlerden bu yana mümkün olan her fırsatta görüştük, haberleştik. Görüş ve düşüncelerimizi karşılıklı sevgi, saygı sınırları içinde kavgasız, dövüşsüz paylaştık birbirimizle.

            Sağ olsun, iki kitabını hediye etti bana, bir süre önce. Biri, “Aldatılmamak için Anlamak” adını taşıyor. (2)

            Daha önce gazete ve dergilerde yayımlanmış makalelerden oluşmuş 421 sayfalı bir kitap.

            İkinci kitabın adı, “Var Olma Sorumluluğu”. (3)

            Her iki eserde de doğal olarak dinsel konular işlenmiş daha çok. Ve dinsel açıdan bakılmış sorunlara genellikle.

            Kitapları için ne diyor dostum, bakınız:

            “Okumayı sevenler!

            Eksikleri görebilen yurdumun güzel insanları!

            Hep parlak ufka bakanlar!

            Ve “Din, İman, İslam bu muymuş?” denmesine sebep olanlar!

            Amuda kalkarak yukarıya bakanlar!

            Gül bahçesine elde kılıçla girenler!

            Ve eğrilmişleri bahane edip doğrusunu merak etmeyenler!

            Din karşıtlığına fırsat arayanlar!

            Gerçeğini araştırmayıp hata ve cahillik bezirgânlığı yapanlar!

            Okursanız, bir de böyle okuyun bakalım.

            Şans denenmelidir.”

            İşte böyle söylüyor; bir “gominis öğretmen”in, gerçek Müslüman olan 60 yıllık bir dostu.

            Başka söze gerek var mı?

            Karar sizin.                                                                                    

 

------------------------------------

(1) İlyas Efendi’nin soyadı Küçük…

(2) Aldatılmamak İçin Anlamak: Prof. Dr. Yümni Sezen, İrfan Yayıncılık, No:179, İstanbul 2019

(3) Var Olma Sorumluluğu: Prof. Dr. Yümni Sezen, İrfan Yayıncılık, No:186, 224 sayfa, İstanbul 2021

e-posta:irfanyay@gmail.com;

Yayın Tarihi
18.02.2022
Bu makale 478 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!