YAŞAMAK ZAMANI

Diken Tarlasından Gül Bahçesine (16)

Dolaştım Güllüşah Hep Senin İçin

            Hedef belirlemek çok önemli… Hedef belirlemeyen bir insan ne kadar güçlü, zeki, yetenekli ve ne kadar çalışkan olursa olsun, önemli başarılar else etmesi mümkün değildir onun.

            Sözgelişi, hedefi belli olmayan bir yelkenli nereye gider?

            Çok açık bir gerçektir ki, rüzgâr nereden eserse oraya... Bir oraya, bir buraya salınır durur ama hiçbir yere varamaz.

            1980’li yılların sonlarında, hedefimizi belirlemiştik biz. Silivri’nin Kavaklı köy yolu üzerindeki altı dönümlük dikenli tarlayı “küçük bir çiftlik, bir gül bahçesi” haline getirecektik.

            Karar verip ilk kazmayı vurduğumuzdan beri, her geçen gün bir adım daha yaklaşıyorduk hedefe.

            Bahçıvan evi ile bizim küçük köy evini yapan Mehmet Usta’yı da sevmiştik, bahçıvanımız İlyas Efendi ile eşi Sebile Hanım’ı da…

            Komşumuz Eczacı Hanefi Bey’i de sevmiştik, ortağı Dursun Bey’i, eşi Adviye Hanım’ı da…

            Bahçe evimizin önüne ahşap ağırlıklı geniş bir balkon, balkonun önüne de bir yüzme havuzu yaptırdıktan sonra, Silivri Semizkumlar’daki yazlığımıza “elveda” demeye gelmişti sıra.

            Oradaki sevgili komşularımız Urfalı Necati Bey, Vahap Bey, Halil Bey ve eşlerinin:

            “Delisiniz siz! Şu masmavi deniz, şu güzel kum, şu marketinden lokantasına varıncaya kadar her imkânı olan tatil köyü, şu güzel dubleks villa bırakılır da gidilir mi hiç? Canınız sıkılır sizin o ıssız yerde.” demelerine aldırmadan göçüp geldik bahçemize.

            Diyeceksiniz ki şimdi:

            “Haydi seni anladık. Antalya’nın, Akseki ilçesinde Toros dağlarının arasına sıkışmış bir köyde büyümüşsün. Kırlarda, tarlalarda, bağ ve bahçelerde geçmiş çocukluğun. Oğlak gütmüş, sığır otlatmış, havuzunuzda biriken suyla sebze sulamışsın.

            Yeri gelmiş dut silkelemiş; erik, armut, incir toplamışsın. Yıllarca İstanbul gibi büyük bir kentte yaşadıktan sonra köy ve kır hayatını, sebze ve meyve bahçelerini özlemen normal…

            İyi de bir İstanbul kızı olan; ilk, orta ve lise öğrenimini İstanbul’da yapıp Kız Teknik Yüksek Öğretmen Okulu’nu da Ankara’da bitiren, “Provasız Giyim Kalıpları”nın yaratıcısı, her hafta hanımların dört gözle beklediği televizyonlardaki “Güler Erkan Sizlerle” programını hazırlayıp sunan sevgili eşin nasıl evet dedi buna?”

            Haklısınız, bu soruyu sormakta. O, benim şansım işte!

            Evet, bu benim şansım da, böyle söyleyip geçiştirmeyeyim sorunuzu.

            Birincisi, Güler Erkan gibi bir eş bulabilmek için İstanbul’dan Diyarbakır’a, Ankara’dan Kars’a, Antalya’dan Ağrı’ya, Edirne’ye, Keşan’a kadar tam 12 yıl aradım, taradım. Göğüs gerip direndim; onca yıl yalnızlığa.

            Hani, Halk Ozanı Âşık İhsanî, onlarca kentimizin adını sayar sayar da, “Dolaştım Güllüşah, hep senin için” sözünü yineler durur ya türküsünde. Benimki o hesap işte! Halk ozanımız gibi, sazımla türküsünü söylemedim ama İhsanî için Güllüşah neyse, benim için de Güler Erkan o.

            İkincisi de şu:

            Güler, her ne kadar İstanbul’da büyümüşse de İstanbullu değil, Erdekli sayar o hep kendini. Anne, anneanne, dede ve amcalar hep Erdekli’dir çünkü. İster ilkokul, ister lise öğrencisi olsun, okullar tatil olunca, ikinci gün Erdek’tedir. Yıl boyu, orada çocukluk arkadaşlarıyla seksek, saklambaç ve “Yumurtalı tavuk! Yumurtan nerede? Folluktadır follukta… Folluktadır follukta…” nâğmeli sözleriyle oynadığı oyunları özler hep.

            Kırım göçmeni olan dedesi Mehmet Çavuş’la birlikte üzüm bağlarına, zeytin bahçelerine gidip gelmelerini, biraz daha büyüyünce Üççam denilen yerden denize girip arkadaşlarıyla güle oynaya yüzmelerini unutamaz hiç.

            Böyle yetişmiş bir kız çocuğunun büyüdüğünde dedikoduyla, masa başında saatlerce süren “al kızı ver papazı” gibisinden kâğıt oyunlarıyla vakit öldürmekten zevk alması mümkün mü?

            Keşan Lisesi öğretmeni değerli arkadaşım Şekip Işık ve öğretmen eşi Nezihe Hanım kardeşimin önerisiyle tanıştığım Keşan Kız Meslek Lisesi Giyim Öğretmeni Güler Hanım, baktım ki, benim 12 yıldır aradığım “Güllüşah”!

            Demek ki, o da benim gibi birini arıyormuş olmalı ki, 1973 Haziran ortalarında tanıştık; 36 saat sonra evlenme teklif ettim;  eylül başında da evlendik. Yani, iki buçuk ay içinde olup bitti her şey.

            Aslen Samsun’un Vezirköprü ilçesinden olan Şekip Işık kardeşim de benim gibi İstanbul – Çapa Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümü mezunu idi.

            Eşi Nezihe Hanım kardeşim İzmir’in Seferihisar ilçesindendi ve İzmir Buca Eğitim Enstitüsü Fen Bölümü mezunuydu. İkisi de Keşan’da görevliyken tanışıp evlenmişlerdi; 1971’de. Nikâh şahitleriydim.

            Nedense ikisi de erken göçüp gittiler; öteki dünyaya. Eşim de, ben de sevgiyle anarız hep değerli dostlarımızı.

            Silivri Semizkumlar’daki “Büyük Erseven Tatil Köyü”nden “Küçük Çiftlik”imize taşınmamızı anlatırken, söz dönüp dolaştı, taa nerelere uzandı.

            Umarım, sıkmadım sizi; değil mi? (Devam edecek…)

 

 

Yayın Tarihi
26.11.2021
Bu makale 533 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!