Acaba??

         Siyasal olarak çizgisini yanlış bulmama karşın; Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar’a ve Ankara Bürosu Temsilcisi Erdem Gül’e verilen beşer yıllık cezaların, iktidarın ve yandaşlarının baskısı sonucu olduğunu düşünüyorum. İktidarın yasa dışı işlerinin kamuya duyurulması gazeteciliğin temelidir. İktidarlar, başka türlü nasıl denetlenebilir?

         Yargılama arasında; Can Dündar’a yapılan silahlı saldırı ise sadece tepki konulacak değil üzerinde derinlemesine düşünülecek bir harekettir.        Bundan önceki saldırılarla aralarında bir bağlantı bulunup bulunmadığını değerlendirmek zorunludur. Çünkü Gümüşhane Barosu Başkanı Ali Günday’ın 26 Temmuz 1995 günü bürosunda düzenlenen bir suikast sonucu öldürülmesinden bu yana silahlı şeriatçıların saldırıları sürmektedir.

         İsterseniz bunları bir hatırlayalım:

          Ali Günday; “ ölümünden hemen önce Gümüşhane’de türbanla duruşmaya girmek isteyen kadın avukatları baroya kaydettirmediği için, devrin militan gazetesi akit tarafından yoğun bir eleştiri ve hedef gösterme bombardımanına tabi tutulmuştur ve bu yayımlar, daha sonraki ifadelerden de anlaşılacağı üzere katiline yol gösterici nitelikte olmuştur. Akit gazetesi, bu olay nedeniyle hiç bir ciddi idari kovuşturmaya uğramamış; aldığı en ciddi yaptırım Basın Konseyi tarafından kınanmak olmuştur. Zaten o dönem aşağı yukarı Kazan’ın Adalet Bakanlığı yaptığı döneme denk gelmektedir.

         Sırf Ali Günday’ı öldürmek için çantasına tabancayı koyup planlı olarak ta Osmaniye’den Gümüşhane’deki bürosuna kadar gelen, burada o tabancayla onu taammüden öldüren ve daha sonra yaptığı açıklamalarda "bir daha olsa bir daha öldürürüm valla" diye pişmanlığını belirten (!) İzzet Kıraç adlı katili ise, laikliğin büyük savunucusu kılığına soyunmaktan hiç gocunmayan devrin Başbakanı Ecevit’in karısı hatırına çıkardığı af sonucu (Bkz: Rahşan Ecevit affı) üç dört yıl içinde serbest kalmıştır...Tahliye olan ve Osmaniye’deki ailesinin yanına dönen Kıraç şöyle diyor: ‘‘Ben Kahramanmaraşlıyım. Sütçü İmam’ın torunuyum. Allah’ın şeriatından başka hiçbir şeye inanmıyorum. o Fransızlara nasıl kurşun sıkmışsa ben de kurşunlarımı Ali Günday’ın şahsında sisteme sıktım. Bu bir cinayet değil, inancıma yapılan saldırıya tepkidir.’’(*)

         Danıştay Saldırısı: “17 Mayıs 2006 tarihinde Danıştay 2. dairesine Alparslan Arslan adlı saldırganın gerçekleştirdiği silahlı eylemdir. Saldırı sonrasında, Danıştay İkinci Daire üyesi Mustafa Yücel Özbilgin ölmüş, aralarında daire başkanı Birden ‘in de yer aldığı dört üye ise yaralanmıştır. Arslan, saldırı sonrasında kaçmaya çalışırken Danıştay'da görevli polis memurları tarafından yakalanmıştır…

         … 11 Ağustos 2006'da saldırgan Alparslan Arslan ve saldırıya karışmış diğer kişilerin davasının ilk duruşması, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nde başladı. Alparslan Arslan'ın da aralarında bulunduğu yedi sanık tutuklu ve diğer sanıklar "Anayasal düzeni cebren değiştirmeye teşebbüs" ve "silahlı örgüt kurma" suçlarından yargılanmıştır. İlk duruşmada kendine yöneltilen suçlamaları kabul eden Alparslan Arslan; başörtüsü konulu kararı nedeniyle Danıştay'a, başörtüsü takanları domuza benzeten karikatüre yer verdikleri için ise Cumhuriyet Gazetesi'ne saldırdığını söylemiştir..13 Şubat 2008'de, mahkeme sanıkları cezalandırmış ve gerekçeli kararda, cinayetin başörtüsü düzenlemesi sebebiyle gerçekleştirildiği söylenmiştir”(**)

         Bunlardan daha önce faili meçhul kalan Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Turan Dursun, Muammer Aksoy, Necip Hablemitoğlu, cinayetleri “Laik Cumhuriyet Savunucuları Cinayetleri” olarak değerlendirilmektedir.

         Yazıyı çok uzatmak istemiyorum.

         Şeriatçılığın temellerini atan Necmettin Erbakan’ın “kanlı mı geleceğiz, kansız mı geleceğiz, size bağlı…” sözünü anımsamakta yarar var.

         Kırk yıldan beri işlenen birbiriyle bağlantılı bu cinayetlerin sadece değerli, yetişmiş, bilge, aydın ve laik cumhuriyet yanlısı kişileri öldürmekten öte, kalanlara gözdağı vermek gibi bir işlevi de var.

         Televizyonlarda kamuya açık bu son cinayet teşebbüsünde; öldürmenin yanında ve daha çok tehdit ve korkutma amacı olduğunu düşünmekteyiz.

         Yoksa bir şeriatçı olarak ne suç işlerse işlesin iktidarın serbest bırakacağına olan güven mi var?

         Örneğin; 4 Ocak 20011 günü; yeni yılda yürürlüğe giren yasa sonucu domuz bağı kullanarak işledikleri cinayetlerle gündeme gelen Hizbullah sanıklarının yargılandığı dava 10 yılda bitirilmediği için 188 cinayetle suçlanan yakın tarihin en kanlı örgütüne üye 17 sanığın serbest bırakılması mı bu soğukkanlılığı sağlamakta?

         Acaba bu kadar pervasızca cinayet teşebbüsünün arkasında Cumhuriyet tarihimizde ilk kez “azledilen” bir başbakanın gidişini gündemden düşürmek için görevlendirilmiş olmanın rahatlığı mı var?

 

(*)https://eksisozluk.com/ali-gunday--1452790

(**)https://tr.wikipedia.org

Yayın Tarihi
12.05.2016
Bu makale 1157 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!