Çok anlamlı ve güzel bir günde yaşamlarınızı birleştirdiğiniz için ayrıca sizi kutlarım çocuklar. Genelde yaşamımızı hep telaş içinde geçiririz. Bir yerlere yetişecekmişiz, acelemiz varmış gibi. Önemli günlerimizi de telaşlarla süsleriz. Düğünlerimizde yaptığımız gibi. Ben de hep evlenen çiftlerin yaşam kavgalarının içine kendilerini bekleyen sorumlukları düşünmesinler diye müzikle ortalığı donattığımız duygusu uyanır. Yaşadığım uzun evlilik yıllarının tecrübelerinden de kaynaklandığını düşünebilirsiniz.
Gelelim en önemli noktaya. İki insanın ömür boyu sürecek bir birlikteliğe karar vermesi tabi ki çok önemlidir. Sevgili çocuklarım Sinem ve Aykut’ta böyle bir birlikteliğe
Adım attılar. Allah nazarlardan saklasın, birbirlerine çok yakışmışlardı. İlk kez gördüğüm (Orfe At Çitliğinde ) yapılan kır düğünü de çok keyifliydi. Gelin kızımız beyaz bir at üstüne binmiş olarak geldi hayat arkadaşıyla buluşmaya. Çocukluğundan beri tanıdığım gelin, incecik , zarif , güzeller güzeli bir peri kızına benziyordu. Yakışıklı damadımızla da birbirlerini çok güzel tamamlıyorlardı. Ablası Didem başka bir güzellik sergiliyordu ortalıkta koştururken. Anneleri Şirin , kan ter içinde koştururken dünyanın en güzel kayınvalidesiyim diye ışık saçıyordu dört bir yanına. Bin şahit isterdi kayınvalide olduğuna.Kızların ablası gibiydi. Ah Ercüment Taban, şaşkın , dalgın, kızını evinden uçuran bir baba kartal gibi dolaşıyordu ortalarda.
Şarkılara ,türkülere eşlik eden davul . (Hep davul çalmaya heves etmişimdir.) çok ses getirdiğinden midir .hareketli olduğundan mıdır bilmem .Hiç de nasip olmamıştır çalmak. Dans müziği . eşliğinde yalan danslar .Çekilen halaylar . Antalya’nın değerlerinden konuk olarak ses sanatçısı Necip Nugay’ın ,genç çiftlere armağan ettiği şarkılar harikaydı.
Gecenin sürprizi sahneye türkü söylemesi zeybek oynaması için davet edilen bir beyefendiydi. Adını duyunca kim olduğunu anımsadım. Yanılmıyorsam 1978 Muğla CHP milletvekillerinden , öğretmen, TRT programcısı, Derin İzler ve Bizim Cumhuriyetimiz kitaplarının yazarı ,Sami Gökmen beyefendiydi. Benim sevgili arkadaşım Şirin Taban’ın dayısı. Fethiye de yaşıyordu. “ Denizin dibinde Hatçem ,demirden evler “ türküsünü söylemeden önce ,türkünün ve yörenin öyküsünü anlattı. Türküyü biliyordum ama öyküsünü duymamıştım. Hayran kaldım. Fetiyenin civar köylerinden bir delikanlı, bir kıza sevdalanır .İster, vermezler.O da sırtına vurduğu gibi Fetiye’ye kaçırır. Yıl 1770 dir. Akdeniz’de meydana gelen korkunç deprem , tamıyla Fethiye’yi denizin dibine çeker. Ağacıyla, çiçeğiyle,evleriyle,insanlarıyla Fethiye denizin için çöker . Bu gün bile denizin dibine bakıldığında , demir yığınları biçiminde o eski kalıntıları görmek olasıdır.Onun üzerine o türkü yakılır.Sevdalılar da sevdalarıyla birlikte o derinliklere gömülmüştür. Sami hoca, öyküden sonra güzel bir zeybekle kederli havayı neşelendirdi.
Tüm davetlilerin ayağa kalkmaları anonsu yapıldı. Onuncu yıl marşımızı hep birlikte söyleyerek 30 Ağustos Zafer bayramımızı bir kez daha coşkuyla kutladık. Harikaydı.
“Düğün iki kişiye, ne olmuş deli komşuya “ derler ya hani . İnanın deli komşular da Sinem’le Aykut’un düğününde çok mutlu oldular. Yaşama her gün çeşitli acı haberlerle gözlerimizi açıyoruz. Televizyon açmaya , gazete sayfalarını çevirmeye korkar olduk. İyi ki evlendiniz çocuklar. Çok mutlu olun. Darısı tüm gençlerimizin başına. Yaşam çok kısa. Kapabildiğiniz kadar kapın mutlulukları. Sevin , sevilin , sağlıkla,huzurla yaşayın…